TÜRK DAVULTOZU KURUNTUSU (TDK) FİLOZOFLUĞU

Horasan’da yetişen ilk sûfîlerden Mimşâd ed-Dîneverî’ye atfedilen hikmetli bir söz var:
Hakîmler, hikmeti tefekkür ve sükût ile elde etmişlerdir.”

Nerde o hikmet, tefekkür ve sükût ehli insanlar...

Öz Türkçeye müdârâ etseydim buradaki “hakîm” yerine “filozof / ökmen / bilge / bilgin” filân derdim; “hikmet” yerine de “gizep / ökem / bilgelik” kelimelerini tercîh ederdim.

Yanlış okumadınız: gizep / ökem... Bu iki yapma kelime TDK’nın merdiven altı usûlü mâmullerinden olup gıcırı bükme çatılmış ve çöpe atılmıştır.

***

Ha, “Buradaki ‘filozof’ öz Türkçe değil, öz Türkçeye çamur atma!” diyorsanız muhâtabınız ben değilim, TDK’dır.

Nasıl mı?

Şöyle: TDK’nın 1935 model Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu'nda “hakîm, feylesof” kelimelerinin “Osmanlıca”; bunların Türkçesinin de “filozof” olduğu kayıtlıdır.

Öz Türkçeciler bu hususta ne diyorlar acabâ?

Neyse, gene gıcıklık yapmayayım.

***

Etimolojiye merâkınız varsa bu “gizep” ve “ökem” kelimelerini de öğrenmek istersiniz muhtemelen.

Fakat ne yazık ki bunlar hakkında size verebileceğim bir mâlûmâtım yok. Bunları îzâh etmiş bir TDK’mız yok ama bir öz Türkçecimiz çıkmıştır herhâlde...

Böyle bir îzâhatı bulan, gören, okuyan varsa insâniyet ve lisâniyat aşkına haber versin de şu cehâletten kurtulalım...

***

Ben şahsen size TDK’nın “ökem” değil de “üküm” kelimesini nasıl îzâh ettiğini buldum. Bununla idâre ediverin artık...

Falih Rıfkı Atay, “Hüküm Nasıl Kurtuldu?” başlığıyla Dünya gazetesinin 16 Mayıs 1965 târihli nüshasında bu “üküm” kelimesinin etimolojisini (!) bütün tafsîlâtıyla anlatır:

Dolmabahçe Sarayı’nda toplanmıştık. Sağımda Naim Hazım Hoca, solumda Yusuf Ziya. Sıra ‘hüküm’ kelimesinde... ‘Bir karşılığı yoksa alıkoyalım’ dedim. Naim Hoca da, Yusuf Ziya da ‘Olamaz’ dediler… Hayli tartıştık. Toplantıdan sonra Asya Türk lehçelerini pek iyi bilen Prof. Abdülkadir İnan bana gelerek: ‘Hiç üzülmeyin, hüküm kelimesini yarın Türkçe yaparız Falih Bey’ dedi. Ve ertesi gün usulca elime bir pusula verdi. Radloff’a göre bazı Türkçe lehçelerinde ‘ök’ akıl demekmiş, ‘ük’ şekline girdiğini gösteren örnekler de kâğıtta yazılı idi. Bir uzak lehçede ‘um / üm’le isim yapıldığı üzerine de bilgi edinmiştim. Alt tarafı kolaydı: ‘Ük, üküm’ kullanıla kullanıla ‘hüküm’ olmuştu. Toplantıda ‘Hüküm Türkçedir’ dedim ve sabahleyin öğrendiklerimi sayıp döktüm. İki hoca da susakalmışlardı. ‘Uydurma’ demeyeyim de ‘yakıştırmacılık’ ilminin temelini atmıştık.

***

Yaa, gördünüz mü dil ilmi nasıl yapılırmış?

Ee, artık düşün, düşün; sonunda filozof ol çık...

Mimşâd ed-Dîneverî’nin bahsini ettiği “hakîm”lik devri geçti.
Siz -iyisi mi- filozof olun.

Bakın, TDK -sağ olsun- filozof yetiştirme sahasında da milletimize hizmet etmiş ve ediyor.

En çetin bilmecelere, çözülmez muammâlara, müşkil lugazlara taş çıkartacak TDK kelimelerini anlayabilmek için düşüne düşüne filozof olmanız işten bile değil...

***

Filozof oldum diyelim, sonra ne iş yapacağım?” diyen çıkarsa benim de ona bir çift lâfım var:

  • Kardeşim, TDK senin koluna altın bileziği takmış. İşini de o mu bulsun?

Biz böyleyiz işte: Buldukça bunarız...