Kurban bayramına sayılı günler kala, Osmanlı’nın hasret kaldığımız özlemli bayram geleneklerine bir kez daha ışık tutalım. Osmanlı’da Kurban bayramı dendi mi hazırlıklar Arife gününden değil, neredeyse bir sene öncesinden başlardı.

Kurban bayramına sayılı günler kala, Osmanlı'nın hasret kaldığımız özlemli bayram geleneklerine bir kez daha ışık tutalım. Osmanlı'da Kurban bayramı dendi mi hazırlıklar Arife gününden değil, neredeyse bir sene öncesinden başlardı. Evet, tam bir sene bayram hazırlığı yapılırdı. Özellikle kesilecek kurbanların bakımı için uzun süreli bir bakım söz konusuydu. İlk başta Osmanlı tebaasına bayramın doğrusuyla yanlışıyla tüm yönleri anlatılır, en ince ayrıntısına kadar halk bilgilendirilirdi. Padişah Tembih Name'si Osmanlı topraklarında yaşayan tüm haneye girer, Bayram temizliği, kurbanlığın alımı, hazırlıklar bu bildiri doğrultusunda yapılırdı.

Osmanlı döneminde Kurban Bayramı sevinci, Arife günü atılan top atışlarıyla başlar, son günün ikindi vaktinde atılan top atışlarıyla da biterdi. O atışlardan itibaren halk nerede ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Camiler dolup taşar, uzunca dualar edilir, kapısı açık bırakılan evde büyük sofralarda kahvaltılar hazırlanırdı. Padişahlar namaz için Ayasofya ve 1617'den sonra da Sultan Ahmed Camilerinden birisini tercih ediyorlardı. Günümüzde kurbanlıklarda büyükbaş hayvan tercih edilirken, Osmanlı zamanında genellikle küçükbaş hayvan kesiliyordu. Devletin ileri gelenlerinin konaklarında Kurban Bayramı merasimleri kapsamında zilhicce ayı (kurbanın kesildiği ay) yaklaşınca hane sahibinin kendisine olduğu kadar eşi, çocukları, vefat etmiş anne ve babası için güçlü ve büyük birer koyun alırdı. Bu koyunların en az 3-5 gün konağın ahır kısmında beslenir, koyunların dişi olmamasına, gözlerinin sağlam, boynuzlarının kırık veya organlarının eksik bulunmamasına dikkat edilirdi. Kurbanlıklar yıkanır, tüyleri taranır, boynuzlarının zeytinyağıyla yağlandığını, temiz otlar üstüne yatırılarak bayram gününe kadar özenle beslenirdi. Hane sahibinin bir tekkeye mensup olması durumunda oraya da adak adıyla gereği kadar kurbanlık gönderilirdi. Hatta kendisinin ve çocuklarının hocalarına, ebelerine, dadılarına biri kendisi, öbürü hanımı adına birer çift koyun gönderenler olurdu. Bayramdan sonra evlenecek gelin veya damadın koyunlarının boynuzları sarı altın varaklarla süslenir, tüylerinin üç beş yerine kurdele bağlanır, özel adamlarla evlerine gönderilirdi. Kurdelenin takılması kurbanlıklardan ayırt etmek için ölülerin ruhlarına kesilecek olan koyunlara takılırdı. Eskiden hane sahibinin kurbanını kendisinin kesmesi adetten sayılırdı. Kurban etleri üç parçaya bölünür, bir parça eve ayrılır, diğer iki parça da medrese talebelerine, karakoldaki askerlere, dul ve kimsesiz kadınlara, bekçilere, tulumbacılara dağıtılırdı Kanlı etin yenmesi dinimizce caiz olmadığından Kurban etleri hemen yenilmezdi bir müddet dinlendirilirdi. Subay ve memurlara Bayram hediyesi olarak birer maaş ikramiye verilirken; Zaptiyelere yeni fes ve püskül veya bunların temini için mukabili olan para verilirdi. Cezalarının üçte ikisini çeken mahkûmların bir kısmı bayram vesilesiyle affedilirdi.
Cezaevindeki mahkûmlara ise helva dağıtılırdı.

Devrin padişahı için 'Saya Ocağı' adı verilen özel koçlar yetiştirilirdi. Padişaha sunulacak kurbanların beslenmesi, yetiştirilmesi ve kesimleriyle saya neferleri ilgileniyordu. Padişah, yaklaşık 40 kurbanlığın bulunduğu yere gider ve kendisi için hususi olarak hazırlanan kurbanlardan birini seçerek büyük bir merasimle ilk kurbanı kendisi keserdi. Saraydaki kurban kesimi için özellikle Sakız koçu tercih edilirdi. Çünkü çok daha lezzetli ve padişahın damağına yaraşır bir lezzeti vardı. Kesilen kurbanların birçoğu öğrenciler için medreselere dağıtılırdı. Kalan diğer kısımları da ihtiyacı olan herkese dağıtılırdı. Bayram tebrik merasimleri 19. yy'in ortalarına kadar Topkapı Sarayı'nda, 1867'li yıllarda itibaren Dolmabahçe Sarayında, Sultan II. Abdülhamid Han devrinde ise Yıldız Sarayında yapılmıştır.

Kurbanı keserken beline yeni ipekli futa (önlük) kuşanan hane sahibine, özel olarak bileylenmiş bıçak verilirdi. Bir tören şeklinde kesilen ilk kurbanın ardından hane sahibi konağa döner ve iki rekat şükür namazı kıldıktan sonra asıl bayramlaşmaya geçilirdi. İlk kesilen kurbanın kanından evin en küçük çocuğunun alnına sürülmesi ve postunun tekkeye yollanması adettendi. Kurban eti kendi aile efradına, fakirlere ve eş-dosta dağıtmak üzere paylaştırılıyordu. Kurban bayramında bolca tüketilen et, sindirim sistemini bozduğundan, vücudu dengelediği için hanelerde 'Turunç Reçeli' yapılırdı. Mideyi rahatlatması ve sağlığı koruması açısından önemliydi. Kahvaltının ardından önce bayram ziyaretleri gerçekleşirdi. Herkes gitmesi gereken büyüğünü tanır, sayardı. Konu, komşu, mezarlık ziyaretleri şaşmazdı. Padişahın bayramını tebrik edecek olanların adları önceden tesbit edilir, huzuruna çıkacak her isim sarayda yerini alırdı. Bayram dolayısıyla bütün şehirde olduğu gibi sarayda da çeşitli eğlenceler düzenlenir, oyunlar oynanırdı. Davul bu eğlencenin vazgeçilmezleri arasındaydı.

Haftaya görüşmek üzere kalın sağlıcakla