Bundan tam 19 sene önce, 15 yaşımdayken, sevdiğim şiirleri kaydettiğim bir ajandam vardı. O yıllarda zamanın akış hızı şimdikinden çok yavaştı. Otobüste, trafikte, durakta beklerken, evde özellikle uzun kış gecelerinde, yazın küçücük balkonun köşesinde otururken zaman bir türlü geçmezdi...

Bundan tam 19 sene önce, 15 yaşımdayken, sevdiğim şiirleri kaydettiğim bir ajandam vardı. O yıllarda zamanın akış hızı şimdikinden çok yavaştı. Otobüste, trafikte, durakta beklerken, evde özellikle uzun kış gecelerinde, yazın küçücük balkonun köşesinde otururken zaman bir türlü geçmezdi. Akıllı telefon, internet, facebook, whatsapp falan yokken geçen günlerimde yaptığım herşeyi hayal ederken, o acımsı buruk tat hala damağımda sızlar durur. İşte o yıllarda başlamıştım şiir defteri tutmaya ve yazdığım şiirleri ezberlemeye...

İlk Nurullah Genç şiiri Yağmur'u Ocak 2001'de yazmışım. Sonra bi ara Necip Fazıl'a sarmışım, biraz Çile biraz Safahat okumuş, bir zaman İbrahim Sadri dinlemişim. Birkaç sene sonra tarikat tasavvuf dersleri rotamı değiştirmiş; Yunus Emre divanına gönül vermişim hatta Hallacı Mansur'un idama giderkenki son sözlerini not etmişim..

Bir ara Tolstoy, Shakespeare civarlarına demir attığım da olmuş ama yine 2007 gibi Senai Demirci'nin Ramazanı Şerif'e "hoş geldin ateşim yangınım külüm, bi'tanem nar tanem nur tanem, tut saçlarımdan kor gözlerinle, ellerimi yu ellerinin ateşinde, yüreğimi rehin tut sevdanın tenhasında, yanımda kal, benimle kal, bana kal, bütün bayramların arefesinde.." deyişlerine dayanamayıp geri dönmüşüm, memleketin havası suyu toprağı aşığı ozanı bir başka...

Bu yollar daima divan edebiyatına çıkar malum. Güller bülbüller, pervane, ateş, dünya, ukba, mana; Mecnun ve Leyla'lı Mesnevi beyitler, Şeyh Galip, Nabi, Nef'i derken yıllar geçmiş.

En son kızımın yazdığı ilk şiiri not etmişim. Etrafında kurbağalar atlayan zıplayan şelalesini balıklar öpüyor falan...

Uzun yıllardan sonra ilk kez sosyal izolasyon bahanesiyle sayfalarını karıştırdığım her defterden, anılar fışkırdı adeta.

Alışkanlıklarımızı sorgulamak ve tefekkür etmek için yeterli süreye sahibiz şu an. Modern zamanlarda bir yarı uzlet; halvet der encümen dedikleri insanın kalabalıklardan uzak bir köşede Allah ile başbaşa kalması olarak, değer kazanacak bir dönem olabilir bu haftalar.

Eski insanlar zaman zaman bu yalnızlıklarda neler bulmuş, neler kazanmış, içlerinde neleri onarmış ya da yıllardır hayatımızda olan alışveriş merkezleri, kafeler, hazır gıdalar, boş sözler bizden neleri çalmış, şimdiden düşünmeye başladım.