Örneğin yine Eflâkî’de bu amaçla anlatılan benzer bir rivayette şöyle denilir: “Hülâgû Han büyük bir ordu ile Rum memleketlerine hücum etmiş, yıkımlar yapmıştı. Müslümanlar arasında büyük bir karışıklık meydana gelmişti.

Örneğin yine Eflakî'de bu amaçla anlatılan benzer bir rivayette şöyle denilir:

'Hülagû Han büyük bir ordu ile Rum memleketlerine hücum etmiş, yıkımlar yapmıştı. Müslümanlar arasında büyük bir karışıklık meydana gelmişti. Hoca Mecdeddin'in bin tane besili koyunu vardı. Onları ne yapıp, nereye götüreceği konusunda son derece şaşırmıştı. Kalkıp Mevlana hazretlerinin yanına geldi ve meseleyi anlattı. Mevlana: 'Hiç gam yeme, bir arslanı tayin ederim, senin koyunlarını uyuz kurtların şerrinden muhafaza eder' dedi. Konya havalisinde bulunan bütün koyun ve davarları Moğol askerleri talan ettiler. Allah'ın inayetiyle Mecdeddin'in koyunlarından bir kuzu bile eksilmedi. '

Binaenaleyh ana mesajı belli olan bu tür bir rivayetten Mevlana'nın Moğol askerleriyle işbirliği yaparak birilerinin harmanlarını yağma ettirdiği sonucunu çıkarmak sanırız zorlama bir tevildir. Ayrıca ikinci rivayette Moğolların uyuz kurtlara benzetilmesi de iddia edilen türden bir işbirliğinin olmadığını gösteren karinelerden biridir. Ayrıca yukarıdaki iddiada kısmen yer aldığı şekliyle Mevlana'nın bütün Ahilere karşı Moğollara isyan etmelerinden ötürü bir düşmanlık beslediği yönündeki Mevlana ve bütün Ahiler arasında Moğolları destekleyip desteklememeden kaynaklandığı söylenen Mevlana ve Ahiler konusunu ayrıca ele almak gerekir.

Bu açıdan konuyla ilgili yapılmış müstakil bir çalışmaya, Ahilik ile ilgili çalışmaları ile tanınan Franz (Münster) Taeschner'in 'XIII ve XIV. Yüzyıllarda Anadolu Ahileri ve Bunların Mevlana ile Münasebetleri' adlı Almanca makalesindeki konuyla ilgili değerlendirmelerine kısaca yer vermek istiyoruz. Taeschner, Anadolu'daki Mevlevilik tarikatı ile Ahilik müessesesini birbirlerini tamamlayıcı organizasyonlar olarak görmekte ve bunu izah ederken; Mevleviliğin daha ziyade içe yönelik manevi uygulamaları esas alan bir yapılanma olduğunu, Ahiliği ise daha çok bu esasları ilke olarak benimseyen ve bunları ticaret hayatına tatbik eden sosyal bir kurum şeklinde açıklamaktadır.

Mevlevî kaynaklarda ve özellikle Eflakî'nin eserinde Mevlana ve çevresinde bulunan birçok Ahiden söz edildiğini hatırlatan yazar, bunların Mevlana'ya yakın ve uzak ilişkide olanları bulunduğunu belirtmektedir. Hatta Ahilerin sema' gibi ritüelleri Mevlevîlikten aldığını söyleyen

Taeschner, Mevlevilik ile Ahiler arasındaki bu fikir uyumunun iki ekolce yazılan eserlerde de rastlanan bir husus olduğunu belirtir. Bu konuyla ilgili olarak Fütüvvetnameler ile Mevlevî kaynakları da karşılaştıran yazar, aradaki fikir uyumunu ve gaye birlikteliğini örnekleriyle ortaya koymaktadır.

Mevlana ile Moğol askerler arasındaki işbirliğine örnek olarak gösterilen yukarıdaki iddianın geri kalanında ise 'Mevlana muarızı, Konevî ile Ahi Evren'in dostu zengin bir Tacir olan Hacı Tacu'd-Din-i Kaşi'nin öldürülmesi ve servetinin yağma edilmesi (Aynı eser, I, 297-298) olaylarında Mevlana'nın parmağı bulunduğu anlaşılmaktadır, 'denilerek Mevlana'nın Hacı Kaşi'nin öldürülerek servetinin yağma edilmesinde parmağı olduğu belirtilmektedir.

Şimdi Eflakî 'de geçen söz konusu rivayeti ele alalım. Bir gün Mevlana, zamanın az yetiştirdiği insanlardan olan şeyhlerin şeyhi muhaddislerin sultanı diye nitelenen Şeyh Sadreddin'i (Konevî) görmeye gitmişti. Şeyh Sadreddin Mevlana'yı saygıyla karşılayıp kendi seccadesi üzerine oturttu. Kendisi de onun karşısına diz üstü bir şekilde edeple oturarak hiçbir şey konuşmadan öylece murakabeye daldılar. Bu arada Şeyh Sadreddin'in hizmetinde bulunan, birkaç kez Kabe'yi ziyaret etmiş olan ve birçok önemli şeyhin sohbetinde bulunmuş olan Hacı Kaşi adındaki bir derviş, Mevlana'dan 'Fakr nedir?' diye sordu. Murakabeye dalan Mevlana, cevap vermedi. Derviş üç kez sorusunu tekrarladı. Mevlana hiçbir şey söylemedi. Böyle olmasına Şeyh Sadreddin incindi. Daha sonra kalkan Mevlana'yı Şeyh Sadreddin kapıya kadar uğurlayıp döndükten sonra dervişi Kaşi 'ye kızarak: 'Ey olgunlaşmamış ihtiyar ve ey vakitsiz öten kuş! O sırada soru sorma ve konuşmanın yeri miydi ki, terbiyesizlik ettin. Mevlana aslında senin soruna doğru cevap verdi. Şimdi sen, habersiz, vaktine hazır ol, çünkü gayb aleminden darbe yedin,' dedi. Kaşi 'Cevabı ne idi?' deyince Şeyh Sadreddin: 'Fakir Allah'ı bilince (marifet hasıl olunca) dili tutulur. Yani tam derviş velilerin huzurunda dille ve kalple bir şey söylemez; çünkü fakr, kemale erince kul (adeta) Tanrılaşır, ' dedi. Bu olaydan üç gün sonra ayak takımı (rindan) denilen şehir eşkıyasının Kaşi 'yi, bağına giderken yolda öldürdüğü ve nesi var nesi yoksa alıp götürdükleri rivayet edilmektedir.