Kuran mealini okuma ilkelerinden en önemlisi, kuranın temiz olan akılla çatışmamasıdır. Akılla çatışan hiçbir ayet yorumu, doğru olamaz. Kuran ve akıl asla birbirleri ile çatışmaz. Birbirleriyle çatışsalardı, bir çok akıl sahibi akla ters bulduğu Kuran’a inanmayacaktı. Cehenneme giden akıllı insan’a zulüm yapılmış olurdu. Kuran’ı vahyeden de aklı yaratan da Allah (c.c.) olduğu halde, neden birbirine aykırı bir durumla insanı karşı karşıya bıraksın ki… Ve sonunda insanı cehenneme göndersin.

Ancak akılla çatışmama ile akılla anlayamama farklı şeylerdir. İnsan aklının almayacağı şeyler de vardır, bu durumlarda Allah (c.c.) dünyadan başka örnekler vererek kıyas yolu ile insana akli bir ispatta bulunuyor. Allahın zatının ve öbür alemdeki kuralların akılla anlaşılması mümkün değildir. Bu nedenle bu gibi kavramları Kuran bize müteşabih (benzetme) yöntemle anlatmaktadır. Allah aklımızı bu dünyanın varlıklarını kullanarak ikna ediyor. “Bu karmaşık düzeni yaratan, bunun gibi öbür alemi de yaratabilir”, diyor. Örneğin yeniden yaradılış ile ilgili olarak ilkbaharda bitki örtüsünün canlanması gibi örnekleri göstererek, bunları yaratan insanı yeniden yaratır, diyor.

Kuran ile akıl çatışmazlığı ilkesinin sonucu olarak, bu ilkeyi kabul eden her Müslüman, inandığı mezhebin (ister Sünni, ister şia, ister mutezile, ister alevi olsun…) veya savunduğu fikirlerin Kuran ve akla ters olmadığını kabul etmek ve savunmak zorundadır. Müslüman’ım diyen bir kimse, benim mezhebim veya fikirlerim kuran ve akla ters ama ben yine de Kuran’ın bir yorumuyum, İslam’ın bir yorumuyum, diyemez. İslam’ın temel kaynağı Kuran ve akla tersim ama Müslümanlığı savunuyorum, diyemez. Her mezhebin iddiası, ben Kuran’ın en iyi yorumuyum; her Müslümanın iddiası, benim mezhebim, İslamı en iyi anlatan yorumdur, olmak zorundadır. Aksi takdirde, savunduğu inançlar arasında iç çelişki olur. Karşıt görüşlü insanlar “daha doğru bir yorum varsa niçin onu savunmuyorsun” derler. İç çelişkili olan yorumlar da akli eleştirilere zamanla yenik düşerek, taraftarlarını kaybederler veyahut pratik hayatın içinde uygulanmayan inançlara dönüşürler. Amele dönüşmeyen inançlar zamanla unutulur. Bu gün artık Katolik Nikahının Hıristiyan aleminde uygulanmayışı gibi… Herkes Katolik inanca sahip ama pratik hayatta Katolik Nikahı uygulayan yok.

İnanç amel çelişkisi…
Sonuç olarak bu bağlamdan yola çıkarsak, Biz ehl-i sünnet geleneğine bağlı olan Müslümanlar, ehl-i sünnet inancını Kuran’ın en doğru yorumu olarak kabul ederken, aynı zamanda ehl-i sünnet inancının kuran ve akla ters olmadığını ispat etmek zorundayız. Ehl-i sünnet inancının insanı en hızlı ve doğru bir şekilde Allah’a (c.c.) yaklaştıran bir yöntem olduğunu, Kuran ve akıl bağlamında ispatlamaktan kaçış, sorgulayan zihinleri bizden uzaklaştırır.

Ehl-i sünnet inancının doğruluğunu ispatlamada en önemli yöntem, Kuran Mealini paragraflandırarak anlamlandırmaktır. Çünkü Kuran mealinin paragraflandırılarak okunması, Kuran’a bütüncül bakmayı sağlar dolayısı Kuran ayetlerinin akla ters düşmeden açıklamasını sağlar. Akla ters düşmeyen Kuran yorumu, ehl-i sünnetin aradığı yorumdur, akla ters düşen Kuran yorumu ehl-i sünnet inancı içinde yer alamaz.

Sonuç olarak Ehl-i sünnet inancı akla ters düşemez, düşen ise ehl-i sünnet inancı olamaz.