MAZLUM KÜKREMESİ

“Tarlalarda biter kamış,Uzar gider vermez yemiş, Şol Yemen’de can verenler,Biri Memet biri Memiş!

Dağlarda ordu kuruldu, Hücum borusu vuruldu, Bir Sarıkamış uğruna, Doksan bin fidan kırıldı.”

Tarihi söyleyen bu türküleri çok dinledim. Dinledim de düşündüm hep olan bitenleri okuya inceleye!

Gördük…Hırsa, maceraya kapılıp yazlık elbiselerle Memedini, Memişini karlı dağlarda donduran Enveri de emperyalist gücün önünde eğile büküle önüne konan her belgeyi imza edenleri de... Yedekte beklerken ölüm emri verip Çanakkale Geçilmez diye kükreyen, kükrerken Allah’ının esirgemesiyle kalbinin üstündeki saatinin mermiden koruduğu Gazi Mustafa Kemal’i de gördük.

Gördük ya dostlarım gördük! Emperyaliste güç olan ne zalimler, ne hainler gördük ama… mazlumun kükreyen sesi yiğitler de gördük. Çanakkale’de Kükreyen Aslanın yolundan hiç ayrıldı mı bu millet? Zamanın Refik Halit Karay gibi ünlü geçinen bazı yazarları çılgın-deli diyordu ona, ciddiye aldı mı?

Uyanık duralım hep!Savaş yolu yöntemi değişti şimdi. Emperyalist, kendi gücü yerine hain piyonlar sürüyor cephelere.Ülkelerin kültürlerinde var olan ayrılıkları işleye dişleye fikir maskeleri takıp yüzlerine. 12 Eylül öncesinde fikir ayrılıklarından sağ sol çatışmaları yaratıp bugünkü Mısır’daki gibi güdümlü askerî yönetim kurdurmadılar mı? Ardından gelen hükümetleri baskı altında tutmak için medyada şeriat geliyor görüntüleri suna suna 28 Şubat sürecini yaşatmadılar mı?

Hain tuzaklar ve terörle liderleri güdümlerinde tutageldiler bugünlere. Ancak şimdi gördüler ki Lider, kontrol altına alınamıyor. Mazlumların sesi olarak Çanakkale Aslanı gibi kükreyip duruyor. 15 Temmuz gecesi hainlere devirtelim dediler ama oyuna gelmedi millet; eğilmedi, şehitler verdi gaziler…gümbür gümbürdü meydanlar, şehirler…

Baktılar ki olmuyor, olacak gibi de durmuyor… 40 yıldır içeride başımıza sardıkları terörü bir de dış sınırlarımıza çektiler. Takke düştü kel göründü şimdi. Sayın Devlet Bahçeli de bıraktı artık sert muhalefetini bu yüzden. Afrin’e gider, canımı feda ederim diyor. Bazı sanatçılarımız sınıra gitti, moral destek için. Ancak yazık ki hâlâ içeride savaşa hayır bildirileri imzalanıyor, sözde barış çığlıkları atılıyor.

Soruyor millet; hocayım, hekimim, hukuçuyum, aydınım,uygarım… diyenlere de insanları terör cephesine sürenlere de…Nedir bu rezalet? Hani devrimciydiniz? Tepkiniz haksızlıklara, sömürüye, emperyalizmeydi hani? Ankara Kızılay’da otobüse terör saldırısı olunca niye sessiz kaldınız, niye bildiri falan imzalamadınız hiç?

Ve de…yürüyor millet artık mazlumların kükreyen sesi lideriyle. Ama dikkat diyorum dikkat(!) Gelen iş birliği teklifleri hasbî mi hesabî mi görmek, anlamak lazım. Tuzak gizlenebilir buraya. Yüzde 50+1 zor diye ittifak derdine düşmeye gerek yok! Pazarlık söz konusu falan olmamalı asla! Ne ihanetler gördük geçmişte? Kısık sesleri, mazlum kükremesi yapanı bırakmaz bu büyük millet. Bıraktı mı hiç Gazi Mustafa Kemal’İ? 7 Haziranda terör bitecek umuduyla aldatıldığını görünce 1 Kasımda ne yaptı?

Yolumuza gelenlere selam olsun! Ama makam, mevki, vekillik hesabı olanlara tavizler verilirse… hele onların yüzünden de 6 binin üstünde dava adamı aday adayını, geçmişte az yaptığımız ithalatı şimdi daha da çoğaltmak zorundayız diye hiçe sayarak hele siz kenarda köşede durmaya devam edin denirse… millet, eyvah çekmez mi? 2001 öncesine geri dönüyoruz, her kafadan bir ses çıkacak, halka “Senin için mi vekil oldum?” diyenler artacak, mazlum kükremesi ağıt inlemesine dönecek demez mi?

Dünyanın gözü üstümüzde. Kükreyen ses kısılmasın sakın! Asla iktidar olamama vehmine kapılmamalı, dava adamı diyebilmeli ki tek kalsam da hak bildiğim yolumdayım!