Kültürel Gecikme

İlişkisindeki her sorunu maddi araçlarla kapatmaya çalışanlar,

Takım elbise giydiğinde yürüyüşü değişenler,

İlişkilerini parasının gölgesinde yürütenler,

Eş seçiminde tek seçim kriteri olarak “zenginliği” alanlar,

Topuklu ayakkabı giydiğinde özgüven patlaması yaşayanlar,

Para, şan, şöhret kazanınca anne baba, eşini dostunu unutanlar,

Ve benzeri özelliklere sahip olanlar!

-Sizlere görgüsüz dersem kızar mısınız?

-Tabi ki kızarsınız…

Ancak bunu ben değil, Amerikalı sosyolog Ougburn’un söylediğini size anlatsam yalan söylememiş olurum.

Çünkü sosyolog Ougburn, değerler arasındaki oluşan boşluğu, kültürel gecikme olarak tanımlamaktadır. Ougburn’u daha iyi anlamak için kültürü ve kültürel gecikmeyi detaylandırmak gerekiyor.

Kültürü, bir milletin tarih boyunca meydana getirdiği maddi ve manevi değerlerin bütünü, kültürel gecikmeyi ise toplumsal sistemdeki maddi ve manevi kültürün karşılıklı ilişkisinde ortaya çıkan bir uyumsuzluklar olarak tanımlayabiliriz. Bir toplumda maddi gelişmelerin hızına manevi gelişmeler yetişemiyorsa o toplumda kültürel gecikme meydana gelir. Kısaca görgüsüzlük ya da arabesk ortaya çıkmış olur. Bu durumda sosyal hayat, eğitim ve öğretim gibi önemli alanlar doğrudan etkilenir. Bu alanlarda görgüsüzlüğün birçok örneğiyle her gün farklı mekânlarda ve zamanlarda karşılaşıyoruz. Toplu taşıma araçlarında, restoranlarda, eğitim kurumlarında, dini mekânlarda, bankalarda vb…

“Cep telefonu kullanımının yaygınlaşmasına karşın kullanım görgüsünün aynı hızda yaygınlaşmamasına bağlı olarak topluluk içerinde yüksek sesle konuşmak” sosyal hayat içerisinde oluşan görgüsüzlüğün örnek yansımalarından sadece birini oluşturmaktadır.

Görgüsüzlük sonucu sosyal hayat, eğitim ve öğretim gibi önemli alanlarda ortaya çıkan uyumsuzluklar günlük hayatımızda, bizi sık sık ziyaret eden ikilemlerin başında gelmektedir. Ortaya çıkan ikilemler, bazen bireye toplum içerisinde değer kazandırırken bazen de bireyin toplumdan uzaklaşıp yalnızlaşmasına sebep olmaktadır. Ayrıca görgüsüzlüğün sadece maddi değerlere sahip olma düzeyi ile ifade edilmesi de birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Aile içi şiddet ve boşanma sayısındaki artış, kadına değer vermeme, çıkara dayalı ilişkiler ve daha neler neler…

Ortaya çıkan bu sorunları minimum düzeye indirmek ya da ortadan kaldırmanın tek yolu ise “maddi ve manevi terakkinin birlikte yürütülmesi gerekliliği” ilkesini temele alan İslâm dinine sarılmaktır. Şöyle ki, Hz. Allah Kur’ân-ı Kerimde el-kasas süresinde değer boşluğuna sebep olan kültürel gecikme konusunda insanlığı uyarmaktadır.

Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda [iyi bir yer tutmanın] yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de [başkalarına] öyle iyilikte bulun ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma! Çünkü şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez! (28/77)”