Biz bir yandan 15 Temmuz darbe girişiminin yansımaları ile uğraşırken, bir yandan PKK terörünü kökünden kurutmaya çalışırken, bir yandan Suriye topraklarında DAEŞ ve PYD/YPG kovalarken birileri fırsat bu fırsat deyip yangından mal kaçırma çabasında.

Biz bir yandan 15 Temmuz darbe girişiminin yansımaları ile uğraşırken, bir yandan PKK terörünü kökünden kurutmaya çalışırken, bir yandan Suriye topraklarında DAEŞ ve PYD/YPG kovalarken birileri fırsat bu fırsat deyip yangından mal kaçırma çabasında.

AB’nin kendi belirlediği kriterleri hiçe sayarak tam üye yaptığı Rumlar şimdi Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki garantörlük hakkını kaldırma çabasında.

15 Temmuz darbesinin başarıya ulaşamamasının şaşkınlığını yaşayan AB de sanki darbenin bastırılmasının intikamını almak için bu girişime çanak tutuyor.

Adanın güvenliğini uluslararası güce bırakma girişimlerinin ardında yatan asıl amaç, EOKA terör örgütünün 50’lerden 70’lere kadar başaramadığı Kıbrıs’tan Türkleri tasfiye etme emeline ulaşmak, darbeci Nikos Sampson’un başaramadığı Kıbrıs’ı Yunan adası haline getirme hayalini gerçekleştirmek.

Türkiye’nin garantörlük hakkı Kıbrıs’ı Türklerden arındırma çabalarının önünde engel olarak durduğu için bu engeli kaldırıp rahatça at oynatmak istiyorlar.

***

Türkiye, Kıbrıs’ta garantörlük hakkını 11 Şubat 1959’da Zürih’te imzalanan Garanti Antlaşması ile elde etti.

Türkiye ile birlikte İngiltere ve Yunanistan’a da garantörlük hakkı tanıyan anlaşma Londra ve Zürih antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin yaşatmaya dönük bir uluslararası belgeydi. Adanın bir başka devletin egemenliğine geçmesini ya da taksimini engelleyen antlaşmanın üçüncü maddesi, Kıbrıs Cumhuriyetinin varlığını tehdit eden bir gelişme karşısında üç garantör devlet kendi aralarında ortak bir çözüm bulamadıkları takdirde garantör devletlerden herhangi birine müdahale hakkı tanıyordu.

Bu antlaşmanın verdiği hakkı kullanan Türkiye 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış harekatını gerçekleştirebildi.

***

Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldırma çabası yeni değil.

Öteden beri buna uğraşıyorlar da zemin yakalayamıyorlardı. Şimdi kendilerince fırsat yakaladıklarını düşünüp oldubittiye getirmeye çalışıyorlar.

Sampson’un bir darbe ile Kıbrıs Cumhurbaşkanlığından alaşağı ettiği Başpiskopos Makarios da 1964 yılı başında anlaşmayı tek taraflı olarak feshetmeye kalkışmış, ancak Türkiye ve İngiltere’nin tepkisi karşısında geri adım atmıştı.

Kıbrıs Barış Harekatının garanti antlaşmasına dayanarak yapılmasından sonra Rumlar, bu antlaşmanın feshi için epey çabaladılar; 1974 öncesi şartlar değiştiği için anlaşmanın hükümsüz olduğunu iddiaya kalkıştılar.

Türk askerinin varlığına karşı çıkmalarına rağmen İngiliz üslerine ise hiç ses çıkarmadılar.

AB üyeliğinden sonra iyice cesaretlendiler.

2008’de Kıbrıs Rumlarının Avrupa Parlamentosundaki temsilcilerinden Marios Matsakis konuyu AP gündemine taşımıştı.

O zaman ulaşamadıkları amaçlarına şimdi erişmeyi hedefliyorlar.

Ancak, garantör devletlerin rızası olmadan anlaşmanın feshedilemeyeceği gerçeğini göz ardı ediyorlar.

***

Türkiye’nin garantörlük hakkının temeli II. Abdülhamid’in ileri görüşlülüğüne dayanıyor.

Ruslar ve Batılılar arasında sıkışan II. Abdülhamid, İngilizlerin Kıbrıs üzerindeki taleplerini, ada üzerindeki hükümranlık hakkının Osmanlıya ait olduğunun kabulü şartı ile kabul etmişti.

Bir anlamda kullanım hakkı devri.

Ancak Lozan Barış Antlaşması sırasında mülkiyet hakkını koruyamadık ve adayı İngilizlere bıraktık.

Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanı sırasında dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü’nün ısrarlı çabaları ile Lozan’da bıraktığımız hükümranlık hakkının bir anlamda İngiltere ve Yunanistan ile paylaşılması suretiyle garantörlük hakkı elde edildi.

Aslına bakarsanız garantörlükte asıl iddiası olmaması gereken Yunanistan.

Zira tarih boyu Kıbrıs hep farklı ellerde olmuş.

Mısırlılar, Araplar, Makedonlar, Bizanslılar, İngilizler, Cenevizler, Memlükler gelip geçmiş adadan.

Venediklilerin 1486 satın aldıkları ada 1471’de Osmanlı hakimiyetine geçti.

1878’de İngilizlere kiralansa da Osmanlı hükümranlığı 1922’ye kadar sürdü.

Rumların ve hamilerinin önce tarihe bakmaları gerek.