Bayrama birkaç gün vardı. Sabahleyin çocuklarım yattığım odaya geldiler, çocukça şakalaştım onlarla… Çocuklarımla oynarken, birden Suriyeli göçmen ailelerin babaları ve çocukları geldi aklıma, içim burkuldu. Onların böyle oynayacak sıcak bir yuvaları yoktu. Herkes kovuyordu. Sonra çocuklarla oyun oynamayı bıraktım. Ama onların da gezmeye hakkı var diye dışarı çıkardım, sonra gün akşam oldu. Bir camiye akşam namazı kılmak için girerken, ayakkabı konulan bölümünde 45 ile 50 yaşları arasında bir kadın, yere oturmuş, birkaç kalem ve kâğıt mendili dizlerinin önüne sıralamış, hastayım diyerek satış yapmaya çalışıyordu. Bende önünden geçerek camiye giriyordum, “genel sağlık sigortasını” bildiğim için, içimden yalan söylediğini düşünüp, kızıyordum. Eskiden olsa yardım ederdim, şimdi artık bu yalanlara kanmam diye iç seslendirme ile söyleniyor ve kızıyordum. Cami biraz büyüktü, kadının sesini duymamak için ileriye doğru gittim ve namaza durdum. Sonra kadının sesi, ağlamaya dönüştü, öyle bir ağlama ki ağzı kapalı olduğu halde içten gelen bir inilti oldu. O iç çekme ile çıkan ses, adeta caminin içini dolduruyordu. Farz boyunca o sesi duydum, sünneti kılmak için caminin başka bir yerine geçtim, yine kadının sesi bana kadar geliyordu. Sonra namaz bitti, tesbihatı yapacaktım, vicdanım dedi ki, bir tarafta inleyerek bir kadın ağlıyor, sende hiçbir şey yokmuş gibi huzur içinde ibadet edeceksin öyle mi… Bu tesbihat nasıl kabul olur dedim. Hem sabahleyin Suriyeli göçmen ailelerin babalarını düşünüp üzülen de sen değimliydin dedim. Ama bir taraftan da kadının yalan söylediğini düşünüyordum, sonra dedim ki, peşin hüküm vermeyeyim. İçimden geçen bütün şüphe sorularını sorayım.

Ağlayan kadının tam karşısına bağdaş kurdum oturdum. Kadının gözyaşları, elbisesinde ıslaklık yapacak kadar dökülüyordu. İçimdeki kızgınlık yerini acımaya bırakmıştı. Ama sorularımın cevabını bulmak zorunda idim. “Hastaneye gidemiyor musun?” dedim. Kadın, “Hastaneye gittim, bel fıtığım var” dedi. Açık yakalamıştım ya, hemen nasıl gittin diye sordum, yeşil kartım var, dedi. Şaşırdım. Çok dürüst bir şekilde cevap vermişti. O zaman ne istiyorsun dedim. Kocamdan ayrıldım, 6 yaşında bir kız çocuğum var, geçinemiyorum, dedi. Çocuğun babası, çocuğuna bakmıyor mu? dedim. O hapse girdi, Hatay’da ceza evinde, dedi. O zaman nasıl geçiniyorsun, İstanbul’da dedim. Allah razı olsun, Kaymakamlık 200 lira veriyor, devlet kömür de veriyor ama yetmiyor dedi. Sadece kiram 330 lira dedi, bende içimden en iyisi kadına 10 lira yardım edeyim bari, doğru söylüyor galiba dedim. Meğer hasta olduğunu söylemesinin amacı, çalışma imkanının olmadığını, anlatmakmış. İlgilendiğimi anlayınca, Su borcumda var, onu da ödeyemiyorum, suyumu kesecekler, dedi. İSKİ’nin gönderdiği su faturasını gösterdi, su faturasına baktım, 45 lira borcu gözüküyordu, içimden bari 50 lira vereyim, İSKİ’ye olan borcunu da kapatmış olayım, dedim. Kadın ilgilendiğimi görünce, su borcum 90 lira ödeyemiyorum dedi. Hakikaten dikkatlice baktığımda, kadının borcunun 90 lira civarında olduğunu anladım. Eee bir kere erdemlilik yoluna çıkmıştım, kurban için ayırdığım paranın bir kısmını daha harcayım deyip, içimden 100 lira yardım yapmaya karar verdim. İlgi kadının ağlamasını durdurmuştu, çantasından su faturasından sonra ödeyemediği elektrik faturasını da çıkarmıştı. Faturaya baktım, 45 lira borcu vardı. Bir kere gözyaşının bittiğini görmüştüm, yeniden 150 lira için üzmeye değmez dedim. 150 lirayı verdim, hadi kalk artık geç oldu evine git istersen dedim. Hemen toparlanıp gitti.

Bu hadiseler olurken, hiç kimse kadının derdi ile ilgilenmemişti. Hiç kimseden, onun doğru söyleyip söylemediğini öğrenme imkânım yoktu. Oysaki kadının doğru söylediğini öğrenebileceğim mekanizmalar İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya ilçe belediyeler tarafından kurulsa, kadına verilen yardımlar daha da çok olabilirdi. Birçok insan, yardıma muhtaç insanları tespit edemediği için, yardım yapmaktan geri duruyor. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi “askıda ekmek” gibi “askıda su” uygulaması başlatsa, veya “su hayrat hesabı” şeklinde, İSKİ şubelerinde hesap açsa, su aboneleri bunlara para yatırsa, o paralarda gerçekten su parası ödeyemeyen kişilerin, borçlarını ödemek için harcansa eminim, o camide ağlayan kadın gibi birçok insanın gözyaşının dinmesine vesile olur. İnsan havadan sonra en çok suya muhtaçtır, yiyecek ve yakacak yardımı kadar, su yardımı da önemlidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütün fakirleri doyuramaz veya su ihtiyaçlarını karşılayamaz ama gerçekten yardım yapmak isteyen kişilere, fakir kişilerin tespit edilmesinde yol göstererek yardımcı olabilir.

İnşallah o kadının gözyaşları bütün fakirlere rahmet vesilesi olur…