Hayatta candan daha değerli şeyler vardır. Terör örgütü tarafından baskına uğrayan bir evden kaçırılan bir kız çocuğunu düşününce anlarsınız bunu, evlatlarının gözü önünde tecavüze uğrayan kadını, köyün meydanında bağlanıp yakılan sivilleri düşününce ve onları görüp aklını kaybedenleri...

Hayatta candan daha değerli şeyler vardır. Terör örgütü tarafından baskına uğrayan bir evden kaçırılan bir kız çocuğunu düşününce anlarsınız bunu, evlatlarının gözü önünde tecavüze uğrayan kadını, köyün meydanında bağlanıp yakılan sivilleri düşününce ve onları görüp aklını kaybedenleri...

Cenazesini önüne almış, gururla dik duran bir şehit babasıyla gözgöze gelemeyecek minnoş hümanistlerimizin, anti militarist tweetlerini okurken aklıma geldi. Suriye'den Türkiye'ye gelen bir mektup vardı bir genç kızdan. On yaşındaki kardeşi, masada aynı sahada farklı isimlerle mevcut piyon örgütler tarafından kaçırılmıştı. Kardeşinin hala yalnız uyuyamadığını, ilaçlarını alması gerektiğini, yoksa hasta olacağını yazmıştı.

Komşu devletlerden medet uman, iltica eden, devletsiz sahipsiz bu insanlar, sokakta bizim yanımızdan yöremizden canlı birer ibret gibi geçiyor. Bazıları hayalet gibiler. Gözlerinin feri sönmüş, ellerinde kalan çocukları için ayakta kalmaya çalışan, çekingen kadınlar, farkında olmadan oynayan zıplayan çocuklar, kayıp bir nesil. Başka bir ülkede kültürleri dilleri dejenere olacak hepsinin. Düğünleri, töreleri, türküleri unutulacak. Bir çağa damgasını vuran, bir mezar toprağı gibi serpildiler tüm dünyanın üstüne. Ama kimse görmüyor onları. Kadrajımıza girdiler, bizimle aynı metroya bindiler diye iğreniyorlar onlardan, kokularından giyimlerinden.

Belki de ebabil kuşları bu kez başka bir toprak attı insanların üstüne. Etli kanlı canlı birşeyler yağdı üstümüze.

Ebabil kuşları, Ebrehe'nin ordusunu yenilmiş ekin gibi yerlere serdiğinde, son peygamberin doğumuna bir yıl vardı. O çağı düşünürsek, insanlar yine hiç ibret almamış. Şartlar değişse de insan yine aynı insan.

Halep yıkılalı, Madaya'da insanlar açlıktan kırılalı, Irak Ebu Garip'te işkenceler yapılalı, Gazze'de sahilde oynayan çocuklar bombalanalı kaç ay kaç yıl geçti? Vatansız Uygur Türkleri hala toplama kamplarındalar. Vatansızlık bu işte. Havuzunun kenarında, kokteyle limonu takmış tweet atanlar için hep bahaneli birer distopya bu hikayeler.

Türkler ordu ulus diye övünüyoruz ama aramızda "kahrol düşman al sana bomba" seviyesinde bile erkekliği olmayanlar var. Sanıyorlar ki savaşmayınca sevişeceğiz.

Ölen Ermenilere de başsağlığı dileyelim Azerilere de, Rusya'yı da sevelim Amerikayı'da destekleyelim, nalına da vurmayalım mıhına da, el ele kırlarda çiçek toplayalım. Bu cahil aymaz takımı, kapitalizmin evlat edindiği, gayrı meşru çocuklar galiba. Onların da suçu yok. Onlara bireysel hareket etmeyi, sadece kendini düşünmeyi, canı kıymetli olmayı, para için soyunmayı, satmayı, iki yeşil kağıt için havada takla atmayı üvey babaları öğretti. Ne Türklükten yana, ne dinden yanalar, ne vatandan.

Hümanizm, anti militarizm, feminizm... Birçok akım var böyle, arsız ukala bir tayfanın elinde oyuncağa dönüşmüş. Binlerce takipçisi olan, siyasete de laf söylüyor, savaşa da, devlete de... Eskiden ağzı olan konuşurdu, şimdi takipçisi olan.

Ermenistan'a silah verenler, akıl verenler, destek verenler; bize tarafsız olmamız gerektiğini söylüyor. Zaten tarafsızlık asrın projesidir. Ne bir tarikten ne bir dinden yana, ne bir cinsiyetten, fıtrattan, ne partiden ne devletten yana bir nesil projesi sürdürülüyor.

Habire özgürlük özgürlük diye meydanda halay çekiyor bu insanlar. Özgürlük de fiziksel bi özgürlük. İstersek soyunalım, kürtaj yaptıralım, cinsiyet değiştirelim, hemcinsimizle evlenelim, sokaklarda çiftleşelim. Özgürlük de bu. Düşünürken özgür olma talepleri yok. Birileri onların yerine düşünüyor zaten.

Beynimizi rölantiye alalım, sıra bize gelsin diye bekleyelim mi? Bizim de bir Karabağ, bir Halep, bir Gazze olmamamız için engel ne?

Karşımıza silahla çıkan olursa, yeni oyuncaklarımızı deneriz. Ağlayacaksanız hiç oynamayalım.