ZULME uğrayan kimse, sadece zalime bakmasın.

ZULME uğrayan kimse, sadece zalime bakmasın. Kendisine de ibret aynasında bir göz atsın. Bu zulüm adalet tokadı mıdır, onu düşünsün. Niçin zulme uğradı, uğruyor? Yaptığı hatâları, işlediği büyük günahları araştırsın. Tokatlar, şamarlar, silleler boşuna gelmez. Edenin, vuranın, indirenin ötesinde bir Güç vardır. Bazen sâlihler, evliyaullah zulme uğrayabilir. Bu onlar için imtihandır, derecelerinin yükselmesi, ecirlerinin çoğalması içindir. Hatâ, günah, isyan sahipleri kendilerini böyle sanmasın. Bir şeyler etmişlerdi, şimdi cezalarını çekiyorlar. Etme bulma dünyası, men dakkadukka…**

Ümmetin en şereflileri hamele-i Kur’andır. Kur’anı öğrenenler… Kur’anı huşu ve hudu ile okuyanlar… Kur’anın emirlerini yerine getirenler… Kur’anın yasaklarından kaçınanlar… Kur’anın öğütlerini dinleyenler… Kur’an ahlakı ile ahlaklı olanlar… Kitab ve düstur olarak Kur’andan razı olanlar… Kur’anla nurlananlar… Kur’anı ezberleyip de, ona uymayan, ona ters düşen işler yapanlar, Allahın ayetlerini ucuza veya pahalıya satanlar sakın kendilerini hamele-i Kur’an sanma kuruntusuna düşmesinler.

**

Mercan’da tanesi on beş liraya satılan iki berbat ve iğrenç Çin saati alıp, bunun birini tarihî camiin mihrabının sağına, öbürünü soluna asan kafa, kültür ve zihniyetle yüksek ve gerçek islamî hizmet yapılamaz. İslama hizmet etmek için üstün ve yüksek akıl, üstün ve yüksek kültür, üstün ve yüksek ahlak ve karakter gerekir.

**

Birine: Beni övmüşsünüz, layık olmadığım sıfatlar yakıştırmışsınız. Mektubunuzu okuyunca çok tedirgin oldum. Samimî iseniz yanılıyorsunuz, bendeniz sizin sandığınız gibi faziletli ve meziyetli bir kimse değilim. Her hâl ü kârda övgülerden rahatsız oluyorum ve bunları kendim için bir tuzak olarak görüyorum. Fakire iyilik etmek isteyen hayırlı dua etsin.

**

Her sene olduğu gibi evimin banyosuna pencereden giren bir kumru yuva yaptı, yumurtladı, kuluçkaya yattı ve yavru çıkarttı. Yavru büyüdü, uçtu gitti. Banyo biraz kirlendi ama bendeniz çok memnun ve mutlu oldum. Bir dairesinde oturduğum apartmanın bahçesindeki büyük çitlembik ağacına şehrimizde sayıları çoğalan birkaç yeşil papağan gelip yuva yapsalar daha da mutlu olacağım.

**

Silivrikapıdan geçerken, sözde budanmış büyük bir ağaç gördüm. Budamamışlar, katl etmişler, dal mal bırakmamışlar, zavallı ağacı telgraf direği gibi kesmişler. Kurumaya mahkum olmuş. Böyle ağaç budayanları kınıyorum. İstanbullu olarak onlara ve onlara iş verenlere, onları kontrol etmeyenlere hakkım haram olsun. Kuruttukları ağaçların ahı onları yaksın.

**

Resulullah Efendimizin doğum yıldönümü, miladî takvime göre değil, hicrî takvime göre kutlanır. Mevlid kutlamalarında Kur’ana, Sünnete, Şeriata aykırı iş yapılmaz. Kadın erkek karışık oturulmaz. Çalgı çalınmaz.

**

Yakın tarihimizde devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlayan, tırtıklayan eşkıya, haram servetlerini, bir köşeye çekilip huzur ve keyif içinde yiyeceklerini sanmasınlar. Haram dünyada da yakar, âhirette de. Başları beladan kurtulmaz. Sadece tevbe etmekle düzelemezler, aklanamazlar. Haram servetlerini tasfiye etmeleri gerekir.

**

Haberi dikkatle okumadım. Bir okul çocuğu patatese iki çivi saplamış. Çiviler bakır tele bağlı, tellerin öbür ucunda minik bir ampul, ampul yanmış, cılız bir ışık vermiş. Bu da çocuğun büyük başarısı olmuş. Aman ne zekâ ne deha!.. Böyle pek basit, çocuksu şeylere önem verip sevinenler kafa mıdır, mankafa mı? Güney Kore’nin yüzde yüz millî otomobil, cep telefonu, elektronik sanayiine bakıp utanmamız gerekirken patatesli çocuk oyuncaklarına seviniyoruz.