8 Eylül’de 7 şiddetinde depremle sarsılan Atlasların güzel ülkesi Fas, verdiği binlerce kayıp ile sevenlerini hüzne garketti. Fas; İbni Batuta, Abdülkerim Hattabi, Abbas Simlali, Allal el Fasi, Muhammed Tanci, Abdülaziz Debbağ, Muhammed Abid Cabiri, Taha Abdurrahman vb. birçok alim ve düşünürün diyarıdır. Tanca, Marakeş, Fes, Kasablanka, Meknes, Rabat, Şafşavan, Agadir gibi birçok güzel şehrin diyarıdır da...

8 Eylül'de 7 şiddetinde depremle sarsılan Atlasların güzel ülkesi Fas, verdiği binlerce kayıp ile sevenlerini hüzne garketti. Fas; İbni Batuta, Abdülkerim Hattabi, Abbas Simlali, Allal el Fasi, Muhammed Tanci, Abdülaziz Debbağ, Muhammed Abid Cabiri, Taha Abdurrahman vb. birçok alim ve düşünürün diyarıdır. Tanca, Marakeş, Fes, Kasablanka, Meknes, Rabat, Şafşavan, Agadir gibi birçok güzel şehrin diyarıdır da. Faslı prenses Fatıma el-Fihri'nin dünyanın en eski üniversitesi olarak kabul edilen Karaviyyin Üniversitesini kurduğu ülkedir. Yeşili, denizi ve tarihi ile dünyayı cezbeden Fas'a geçmiş olsun diyoruz.

Türkiye ve Fas ilişkileri yüzlerce yıllık tarihi temele dayanıyor. Siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkileri bazen inkıtalar yaşamış olsa bile yüzlerce yıldır hep devam etti. İki halkın birbirine olan sevgisi geçmişte nasıl ise bugün de aynı minvalde devam ediyor. Türkiye Fas'ı Ortadoğu, Afrika, Akdeniz ve İslam aleminin önemli bir üyesi olarak görmektedir. Modern dönemde iki devlet arasındaki diplomatik ilişkiler, Fas'ın bağımsızlığını kazanmasını takiben 17 Nisan 1956 yılında iki ülke hükümetleri tarafından aynı gün yapılan ortak açıklamayla tesis edilmiştir.

Krallıkla yönetilen Fas ile ilişkilerimizin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Tarihe şöyle bir geri gittiğimizde Fas'ın iki sultanının 20 yıl İstanbul'da yaşadığını görüyoruz. İstanbul'da yaşayan sultanlardan Ebu Mervan Abdulmelik I (1576-1578) ve Ahmed el-Mansur ise (1578-1603) tarihleri arasında Fas'ta sultanlık yapmıştır. İkisi de kardeştir. Ağabeyleri Fas Sultan'ı Mevlay Abullah ile araları açılan Abdülmelik ve Ahmed adlı kardeşler, Kanuni'den yardım istemek için 1557 tarihinde İstanbul'a gelerek, yirmi yıl kadar burada yaşamışlardır. Bu iki kardeş, bu uzun süre içerisinde Osmanlı bürokrasisi, devlet sistemi ve Osmanlı ordusunun yapısını çok iyi öğrenmişlerdir. Çok iyi Türkçe'de öğrenen kardeşler, iyi bir askeri eğitim de almışlardır.

20 yıl sonra ülkelerine dönen kardeşler, burada iktidar mücadelesine girmişlerdir. Abdülmelik, Fas'a döndüğü yıl bir ordu kurarak 31 Mart 1576 tarihinde sultanlığını ilan etmiş ve hutbeyi Osmanlı Sultanı III. Murad namına okutmuştur. 1574-1576 yılları arasında iktidarda bulunan Muhammed II'yi iktidardan indirerek Merankiş'i almıştır. 1578 yılına değin Sultanlıkta bulunan Abdülmelik, hastalığından ötürü Kasrülkebir Çarpışması'nda ölmüştür.

İki Fransız tarihçi Henri Terrasse ve Charles Andre Julien, Sultan Abdülmelik için şunu not düşmüşlerdir: 'Abdülmelik iktidarı ele geçiren seçkin asker, Sadi'ler Sülalesi'nin en şaşırtıcı simalarından biridir. Fas dışına yaptığı yolculuklarda İspanyolca ve İtalyanca'yı öğrenmişti. Osmanlı devlet yapısını ve Türklerin adetlerini benimsemişti. Türkçe konuşmayı çok severdi. Saray'da Türk adetlerini uygulardı.'

Fransız tarihçi Henri Terrasse, Abdülmelik sonrası 1578-1603 tarihleri arasında sultanlık yapan diğer kardeş Ahmed el-Mansur için ise şunları yazar: 'Üç Krallar Çarpışması üzerine el-Mansur ünvanıyla sultanlığa eren bu yiğit asker Ahmed, medeni ve ileri görüşlü biriydi. Bazı alanlarda, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki teşkilatın benzerini kurmayı bilmiştir. Fas'ın sınırlarını Sudan'a kadar genişletmiştir.'

Fransız tarihçi Charles Andre Julien ise Ahmed el-Mansur için şunları kaydeder: 'Halk tarafından çok seviliyordu. Sade bir hayatı vardı. Portekiz hazinelerinin ve tutsakların fidyesinin Fas'a akışını sağlamıştır. Hıristiyan prensler, bu güçlü sultana saygı göstermeye başlamış ve Fas İmparatorluğu'na, artık hesaba katılması gereken bir devlet gözüyle bakmaya koyulmuşlardır. Gemilerini Fas limanlarına, elçilerini Merakeş'e yollamışlar ve 'ez-Zehebi' diye anılan, o denli zengin bir hükümdardan ödünçlükler sağlamaya bile çalışmışlardır.'

Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ın sülalesinden sayılan Sadi'lerin soyundan olan Ahmed el-Mansur 1589 yılında, Osmanlı Sultan'ı III. Murad'a Fas'taki Türk elçilerle birlikte bir heyet gönderir. Büyük hediyelerle İstanbul'a gelen Fas heyeti, burada altı buçuk ay kalır. 11 Haziran 1590 tarihinde de iki Türk elçisiyle birlikte geri dönerler. İstanbul'un Beşiktaş semtinde konaklayan heyet, 9 Kasım 1950'de Fas'ın Tetvan şehrine ve 6 Ocak 1591'de de Merakeş'e varmıştır.

İstanbul'a gelen Faslı heyetin başkanı Ebu el-Hasan Ali bin Muhammed el-Tamgruti, bu seyahatini 'El-Nefhat el-Miskiyye fi es-Sefaret et-Turkiyye' adıyla yayımlamıştır. İstanbul'un güzelliğine ve Türklerin adetlerine geniş yer ayıran Tamgruti seyahatinin bir yerinde şunları not düşer: 'İstanbul'da sayısız kitap vardır. Kütüphaneler ve çarşılar, kitapla dolup taşar. Buraya, dünyanın her tarafından kitaplar akar. Allah'ın izniyle, biz de kolayca, birçok faydalı kitap satın alabildik. Ve bilginlerin derslerinde bulunarak da, çok şeyler öğrendik. Bir kaç bilginden 'icazet' dahi aldık'

Hasılı kelam, Türk-Fas ilişkileri çok kadim dönemlere dayanıyor. Türkler, Fas sultanlarına peygamber soyundan olmalarından dolayı da büyük saygı duymuşlardır. Türk ve Fas halkı da geçmişten bugüne hep birbirini sevmiş ve saygı göstermiştir. Hatta bazı tarihi kaynaklara göre, Türklerin Faslılarla ilişkileri daha eskilere dayanmaktatır. Türklerin Portekizlere karşı Faslılara destek için bazı akıncı birlikleri gönderdikleri de tarihi kayıtlarda geçer. Bakalım bu koca mirasın üzerine Fas'ın ve Türkiye'nin günümüz siyasileri ve aydınları yeni bir tarih yazabilecekler mi?..