İşmüfredat eğitimi

Yeni yıla doğru meslek hayatımın 40.yılına girerken Temel Eğitim Genel Müdürü Sayın Dr. Cem Gençoğlu ile istişare ettik. İşe Odaklı Eğitim ve yeni müfredatla ilgili yazılarımdan haberdar Sayın Gençoğlu bu yoldaki çalışmaları anlattı. Ayrılırken de örnek soruları incelemem için verdi. Beğeneceğimden emin gibiydi. İlk sayfada PISA sözcüğü çarptı gözüme. Meraklandım tabi. Acaba sorular gerçekten işe mi odaklıydı?

Eve gelip ilk sayfayı çevirince turuncu dikdörtgenler gördüm. Soru hayatın içindendi: Ölçüleri verilmiş balkon kapısından hangi plaka geçmez deniyordu. Devam ettim sayfaları çevirmeye. Işığın başka ortama geçerken doğrultu değiştirme fizik bilgisini ölçmek için de bir kova içine yerleştirilmiş taşın görülme durumunu gösteren çizim soruluyordu. Diğer bir sayfada çizilmiş krikoların kaldırma güçleri istenmişti. Lahana suyuna koyulan tuz, asit, baz eklenmesiyle oluşan kimyasal değişimler fark ettiriliyordu deney yoluyla. Biyolojide öğrencilerin hazırladığı yanlış DNA modeli seçtiriliyordu.

Türkçe metin soruları hayatı yaşatırcasına düzenlenmişti. Etken-edilgen çatı dilbilgisi bile işi yapanın belli olup olmama durumundan çıkarılacaktı. Uzun bir paragrafı dikkatlice okumaya zorlayıcı bilgiler ölçen sorular da işe odaklıydı. Bir cümlenin öğelerinin bulunması istenmemiş, altı çizili söz grubunun cümledeki işine dikkat çekilmişti.

İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi soruları da yine metin üstünde akıl yürütme yoluyla doğruyu görebilmeyi gerektiriyordu. Örneğin Mareşal Fevzi Çakmak’ın millî cemiyetleri ışıldayan çoban ateşleri yerine koyması buldurulurken öğrenci kendini hayatın içinde hissetsin istenmişti. İsra Süresi 36. Ayetin (Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül… Bunların hepsi ondan sorumludur.) öğüdünün çıkarılması amaçlanmıştı. İngilizce soruları da tümüyle hayatı resimlemişti.

Sorular güzel, PISA mantığına göre hazırlandığı doğru. Sadece oradaki yanlış cevaplara da doğru akıl yürütme varsa puan verme yoluna gidilmemiş. Önemli değil, zamanla o da uygulamaya sokulabilir. Esas sorun müfredatları işe odaklayacak öğretmen gücü yetersizliği. Tümüyle olmasa da hayatın içinden sorulara önceden de rastlıyor, keşke bütün sorular bu mantıkla hazırlansa diyorduk ya bunu yapabilen vardı, yapamayan vardı. Fakültelerde bilgi kullandırma eğitimi yok ki, işi doğru yapabilmek tamamen kendini yetiştirmeyi gerektiriyor.

Unutmam hiç. Hayatın içinde sürekli kullandığımız benzetme sanatı, Türkçe öğretmenlerince format halinde öğretildiği, üzerinde yüzlerce test çözüldüğü halde 2009 SBS 6. Sınıfların bir sorusunda zümrem tarafından görülememişti. Denizli Kale Belediyesinin parktaki bir oturağın arkasına yazdığı “Anılarınızla çöplerinizi de götürün!” cümlesiyle kullanılan benzetme inceliği, öğretmenlerce bile derslerde kalıp örnek olarak verdikleri “Aslan gibi adam”daki gibi net görülememiş, kişileştirmeyle karıştırılmıştı. Bilgiyi öğretenler de kullanamamıştı yani. Türk Dili ve Edebiyatı müfredatını yapan Merhum Prof. Dr. Şerif Aktaş’ın Gazi Üniversitesindeki bir konferansta “Ders kitabı yazarları beni hiç anlamamış, ben böyle bir müfredat yazmadım.” dediğini de hiç unutmam!

Bu soruların değerlendirme sunumu sonunda öğrencilerin geçmiş yıllara göre zorlanacağı da yazılı. Okullarımızda iş içinde eğitim yapılamadığının itirafı değil mi bu? Öyleyse çelişkiden kurtulalım artık. İŞMÜFREDAT EĞİTİMİ gerek! Format ders kitaplarından meslektaşlarımızı kurtaracak rehber eğitimci ve kaynaklara ihtiyacımız var. Daha önceden de yazdığım gibi Hizmetçi Eğitim Enstitüsü kurup bir an önce yola çıkmalıyız. Dünya Bankası Temsilcisi Andrew Vorking’in 2006 Antalya Sempozyumu’nda dediği gibi Türkiye eğitim reformunda stratejik davranmalı ve hızlı hareket etmelidir.