ADÂLAETİ bu bağlamda hiç düşündünüz mü, bilmiyorum ama gün içerisinde adâlet konusuyla şu ya da bu vesileyle karşılaşırız. Hayat bizi her vesileyle bu kavramla yüz yüze getirir.

ADÂLAETİ bu bağlamda hiç düşündünüz mü, bilmiyorum ama gün içerisinde adalet konusuyla şu ya da bu vesileyle karşılaşırız.

Hayat bizi her vesileyle bu kavramla yüz yüze getirir.

Bana sorarsanız 'En zor gerçekleştirilen duygu nedir?' diye hiç tereddüt etmeden adalet cevabını veririm.

Hem yükümlü olduğumuz en mühim ödevimizdir adalet, hem de en çok yaralı olduğumuz yanımız.

HEPİMİZ mutlaka adaletsiz durumlarla karşılaşmışızdır.

Bunun ne demek olduğunu biliriz. Tanırız.

Ve adaletsizlik kişide öfke sebebidir. Kıskançlığa götüren yanı vardır.

Güven zedeleyicidir.

Kimseye güvenememe gibi ciddi bir kalp yarası açar.

ADALETSİZLİĞİN en çok yaralayıcı olanı belki de ailede yaşanılanıdır.

'Annem bana hiç adil davranmadı.'

'Babam kız erkek ayrımı yapardı, hiç adil değildi.'

'Kardeşim sessiz olduğundan her zaman o ödüllendirildi.'

'Ailem sevgisini verme konusunda hiç adaleti gözetmedi.'

Bu ve benzer cümleler sanırım hiçbirimize yabancı değil. Her vesileyle duyduğumuz hatta yaşamış olduğumuz hususlar.

İŞYERİ adaletsizliklerini de yine hepimiz biliriz.

Terfi konusunda gündeme gelir. Hak edilen maaşlar meselesi her sene dile getirilir.

Yöneticinin hoşuna giden çalışanlara diğerlerine göre daha toleranslı davrandığı söylenip durur.

Kısacası çalışma yaşamında olanların daha yakından tanıdığı bir duygudur bu.

EĞİTİMDE adalet yine değişmez konularımızdandır.

Fırsat eşitliği meselesi sanırım tüm dünyanın yaralı olduğu bir konudur.

DEVLET kademeleri içinde daima konuşulan konuların başında gelir.

Liyakate göre iş dağıtma mevzusunda adaletin gözetilmediği dost/ahbap ilişkileriyle işlerin götürüldüğünden bahsedilir.

GELİR adaletsizliğinden bahsederiz yine. Paylaşımın adaletsiz oluşuna vurgu yaparız.

Sosyal adaletsizlik gündemimizden düşmez. 'Bal tutan parmağını yalar' cümlesinde de bir adaletsizlik kokusu sezilir. İnsan hakları üzerinden meseleye bakarız.

KURUMSAL adalet, bireysel adalet, sosyal adalet, İlahî adalet…

Görüldüğü gibi yaşamımızın belirli zaman dilimleri bu konuyu düşünerek, yaşayarak hatta bu hususta mücadeleler ederek geçer.

ANCAK kendimizin adil olması meselesine sıra gelmez.

Hangi konularda adil hangi meselelerde adalet dışı davrandığımıza pek bakmak istemeyiz.

Zira her zaman başkaları üzerinden konuları okumak kolaydır.

Eleştiri zevklidir.

Başkalarını suçlayıp gömmek bize marazi bir haz sunar.

Ve kendisini bundan çok azımız alıkoyabilir.

İKLİM savunucularının sıklıkla ifade ettikleri 'İklim adaleti' kavramı var bir de…

Pek çok boyutu olabilecek bir mesele ama ben farklı bir şey söylemek isterim.

Tabiat kendisine karşı hoyrat ve adaletsiz davranışlarımızı sessiz kalmıyor.

Beşer elinin karışması sonrasında karıştırıp bozduğu düzen bize bedel ödetiyor.

Kimi buna 'Öç almak' diyor kimi de adaleti tesis…

DUYGUDA adaleti sağlayamadığımız kesin…

Sevdik mi çok seviyor ve zarar vermeyi kendimize hak görerek adaletsizliğin daniskasını gösteriyoruz.

Nefret ettiğimiz vakit yine yaşama hakkı tanımayarak muhatabımıza hayatı zindan edebiliyoruz.

Buraya bir mim koymamız zorunlu sanırım.

İLMİN adaleti bu yazımızın ana konusu…

Bu hususta hepimizi düşünmeye davet ediyorum.

Bu konunun diğerlerinden hiç aşağı kalır yanı yok.

İlimde adalet sağlanamazsa başka noktalarda bunu tesis etmek mümkün mü?

MÜNAFIKLIK…

İlim münafıklığı…

Dini duyarlılık konusunda hassasiyet gösterenlerin bu konudan kaçmaları mümkün mü?

Ya da daha ne kadar kaçabiliriz?

VAHYİN biz insanlığa bildirdiği meseleleri bağlamından kopararak ve çoğu defa Kur'anî kavramları kullanarak üstelik tam tersi tezleri sunup inandırmış olmalarını görmezden gelebilir miyiz?

Bu, ilimde terazinin şaşması değil midir?

Adaletsizlik olmuyor mu?

Ve ayrıca bir inanç sömürüsü anlamına gelmiyor mu?

Adaletsizliğin dibi değil mi?

HER disiplin aynı konuyu farklı nasıl sunabilmektedir?

Kabartıp köpürterek aslında gayet sarih olan konuları içinden çıkılamaz hale getirmek ilimde adaletsizlik değil midir?

MEŞREPLERE göre gerçekler değişir mi?

Hayır, değişmez dediğinizi duyar gibiyim.

O halde aynı inanç konuları bu kadar farklı ve taban tabana zıt biçimde bizlere nasıl sunulabilmiştir?

O meşrep şöyle inandırılmışken bu meşrep nasıl tam tersini savunabilmektedir?

Üstelik çok şiddetli biçimde…

Suçlar mahiyette…

Öldürücü darbeler şeklinde…

İLMİN adaleti bir meselede mevcut tüm delilleri yönlendirme ve güdülemeden uzak bir biçimde sunulmasını gerektirmez mi?

Hiçbir verinin saklanmamasını icap ettirmez mi?

Zerdüştlükten, şamanik öğretilerden, Yunan felsefesinin farklı ekollerinden aparılan İslami kavramlara büründürülerek sunulup inandırıldığımız hangi konular var acaba?

Değiştirilen kavramlar nelerdir?

Yeni anlam yüklemesi yapılan hangi terimlerim var bilmeden kullandığımız?

ÇOK yönlü okumalar yapmaya mecburuz.

İlim talebesi olmak ancak böyle mümkün.

Bunun için ise ipotek olarak bırakılmayan özgür iradeye sahip bireyler olmamız gerekir.

Kolay mı dersiniz, hayır.

Hiç kolay değil.

Yanlışa yanlış demek zordur.

Yıllardır doğru olarak belletildiğimiz meseleleri yeniden düşünmek konforumuzu bozar.

Söylenenlere inanmak ve sorumluluğu başkalarına yüklemek genel eğilimimiz.

Yine de ayrıştırma yapmakla yükümlüyüz.

Zira sorumluluk bireyseldir.

Çok değer verip sevdiğimiz birileri bize böyle anlattı diyerek İlahi sorgudan sıyrılamayız.

ZORLU bir aşaması daha var bu işi yapmanın.

Bugüne kadar ilim ve irfan açısından büyük görüp, yüceleştirip kutsallaştırdığımız şahıs ve eserlerin bizi yanılttığını görebiliriz.

İşte tam burada tevhit ehli olup olmadığımız ortaya çıkacak.

Bilmeden bile olsa aşırı kutsayıp bilinçaltımızda bizi O'na götürdüğünü düşünerek Kur'an'ın yerine koyduğumuz kimi eserlerin ve müelliflerin O'nun vaz ettiği bilgilere ters söylemleriyle karşılaştığımızda tavrımız ne olacak?

Kesin doğru ve değişmez gerçek vahiydir mi diyeceğiz yoksa süregelen yaklaşımımızı mı devam ettireceğiz?

İkincisini yaparsak ilmin adaletinden uzak düşmüş olacağız ve en mühimi de Mekke müşriklerini putlara tapıyorlardı diyerek kınayıcı cümlelerimiz çok komik kaçacak.

Zira bizim yaptığımızın modern putçuluktan başka bir anlamı olmayacak.

Ya Selam!