Babacan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Ülkemizde hukuk ayaklar altında. Bugün iktidarda olan partiler, biliyorsunuz bir şu anki büyük iktidarın küçük ortağı var bir de küçüğün de küçüğü var. Bunlar senelerdir hukuku sadece kendilerine hizmet eden araç haline getirmeye çalıştılar. Yargının içinde bulunduğu durum şu anda Türkiye'nin dört bir yanında içler acısı.

Bakın 2016'dan 2020'nin ortasına kadar Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) toplam 220 bin bireysel başvuru yapılmış. Bu başvuruların konusu hak ihlali. AYM'nin esastan incelediği başvuruların tam yüzde 92'sinde AYM hak ihlali olduğuna karar vermiş. Yani vatandaşlarımızın yıllar boyu mahkemelerde yaşadıklarının haksızlık olduğu adeta tescilleniyor.

Peki bu mağduriyetin bedeli ne olacak? Haksız yere cezaevine giren vatandaşlarımızın, dört duvar arasındaki günlerinin hesabını kim verecek? Şimdi bir de biliyorsunuz AYM'nin bu kararları hem büyük hem de küçük ortağı rahatsız ediyor. Bir bakıyorsunuz mahkeme üyeleri açıkça tehdit edilebiliyor ve ara ara da böyle kürsülerden de had bildirmeye kalkıyorlar. Artık bugünkü iktidarın adalete inandığı kanaatinde değiliz. Yargı sadece onların beklediği kararı alırsa memnun oluyorlar, almazlarsa derhal iftira başlıyor, tehdit başlıyor, her türlü yıldırma başlıyor. Kendi yandaş gazetelerine manşet attırıyorlar. Adil değiller ve olmak da istemiyorlar.

Onlar için yargı adeta vatandaşları terbiye etmek için kullandıkları bir araç bir sopa haline geldi. Karslı dostlarım yargının nasıl sopa olarak kullanıldığını çok iyi biliyor. Kars'ın seçilmiş belediye başkanını, daha önce tutuklandığı, hatta tutukluluğa Anayasa Mahkemesinin hak ihlali verdiği dosyadan tutukladılar. Bu durumda hukuk devletinden söz edilebilir mi?

Seçilmiş belediye başkanını aldılar, tutukladılar yerine de atama usulüyle bir görevlendirme yaptılar. Demokrasi ayaklar altında. Halkın iradesi, seçme ve seçilme hakkı yok sayılıyor. Seçimler adeta anlamsız hale getirildi.

Süreçteki hukuksuzluğu bir an için kenara koyup, izlenen yönteme bakacak olsak, orada da yine başka bir hukuksuzluk var. Diyelim ki zorunlu ve hukuka uygun bir sebeple belediye başkanı işten el çektirildi. Bu durumda, belediye meclisinin kendi içinden seçim yaparak, yani seçilmişler içinden yeni bir başkan belirlemesi gerekir. Öte yandan bakıyoruz, işlerine gelen yerlerde, bazı belediyelerde, bu usulü de uyguluyorlar. Sonuçta, seçimle kazanamadıkları belediyelere kayyum atıyorlar. Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, seçimlerde kazanamadıkları yerlerde belediyeleri başka yollarla ele geçirme aracına döndü.

Biz, seçmen iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inanıyoruz.

Demokratik zemini daraltanlara, meşru siyaset kanallarını tıkayanlara karşı, ısrarla siyaseti savunacağız.

Çocuklarımızı çatışmasız, şiddetsiz, terörsüz şehirlerde büyütmek için canla başla çalışacağız.

Pandemi döneminde gelişmiş ülkeler vatandaşlarına 'siz yeter ki evde durun, parayı dert etmeyin' diyor.

Bizde devlet 'vergi vergi' diye vatandaşın yakasına yapışıyor.

Hazineyi boşalttılar ama kendilerine gelince para var. Bilmem kaç uçakla seyahatler yapılabiliyor. Büyük ihaleler yangından mal kaçırılırcasına yapılıyor.

Çarpık bir yönetim zihniyetiyle karşı karşıyayız.

Vatandaşımızın canı risk altındayken bütün bu salgının ekonomik yükünü vatandaşa yükleyemezsiniz.

Siz önce kendinize acı reçete uygulayın. Sonra hep beraber keyif çayı içebileceğiz.