YILLAR önceydi. Birlikte zaman geçirir bundan büyük bir lezzet alırdık. Vaktin nasıl geçtiğini anlamaz, hayıflanırdık. Keşke bitmeseydi derdik her ayrılışımızda. Onunla arkadaşlık etmem beni daima zenginleştirirdi.

YILLAR önceydi.

Birlikte zaman geçirir bundan büyük bir lezzet alırdık.

Vaktin nasıl geçtiğini anlamaz, hayıflanırdık.

Keşke bitmeseydi derdik her ayrılışımızda.

Onunla arkadaşlık etmem beni daima zenginleştirirdi.

Öğrenirdim.

DÜNYA meşgaleleri her birimizi bir yerlere savurdu.

Tutunmaya gayret ettik.

Çalıştık.

Çabaladık.

Bu arada elbette her birimizde farklı yönlere doğru gelişmeler hasıl oldu.

Senede bir kez bile olsa buluşmalarımız birbirimize bilgi, tefekkür ve yorum paylaşımlarıyla geçerdi.

Farklı bakış açıları kazanırdık.

Bu da bir başka zenginleşme haliydi.

GEÇEN yıl şaşırtıcı bir durum yaşandı aramızda.

Hepimiz şaşaladık.

İnanamadık.

Konduramadık.

İçimizdeki en zeki ve en ikna edici arkadaşımızın iyi olmayan bir yerlere savrulduğunu gördük.

Üzüldük.

Ve kendimizi suçladık.

DİLİ bozulmuştu.

Korkumuz bu lisan bozukluğunun kalbinin fesada uğramış olmasının bir sonucu olabilir mi idi?

Daha evvel asla böyle cümleleri misafir etmezdi dünyasına.

Şu anda kendisinin sarf ettiği sözlerin yarısının yarısının yarısını söylemiş olsak bizi topa tutuyordu.

İyi de ediyordu.

Bizler kendimizi onun aynasında düzeltiyorduk.

Çeki düzen veriyorduk.

Ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı bilemedik yeni hal karşısında.

KAYBETMEK istemiyorduk kendisini.

Tüm geçmişimizi bir boşluğa atamazdık.

Kaldı ki, bir dostunun uğradığı bir fenalık sonrasında onu terk ederek arkasını dönüp giden insanlardan olmak istemedik.

Daha evvel de hiç olmadık.

Bir yolunu bulmalı ve düğümü çözmeliydik.

SALDIRMAYI düşünmedik.

Kınamak aklımızın ucundan bile geçmedi.

Uzaklaştırmayı veya uzaklaşmayı bir seçenek olarak görmedik.

Ötekileştirmedik.

Ötelemedik.

MERHAMETTİR bize yakışan diye düşündük.

Şefkatten kanatlar takarak onu bulunduğu vadiden alıp uçurabilmek için neler yapabileceğimiz hususunda kafa yorduk.

Fikir birliğine vardı.

Daha fazla yakın olmak, daha çok birlikte zaman geçirmek ve yeni mevzularımızı gündemimize almak hususunda karar aldık.

Ve uyguladık.

İLK çözüm noktamız yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim oldu.

Konuyu ona arz etmeyi düşündük.

'Tartımız vahiydir' dedik.

KAVİLLEŞTİĞİMİZ üzere her birimiz belirlediğimiz 13 ayeti paylaşarak üzerinde çalıştık.

Farklı meallerden baktık.

Tefsirlerine müracaat ettik.

Yorumlarını okuduk.

Sonrasında bir araya gelerek birbirimize çalışmamızı sunduk ve fikir birliği oluşturduk.

HEPİMİZİ sarsan İbrahim Sûresinin 24 ve 25 ci ayeti oldu:

'Allah'ın nasıl bir misal getirdiğini görmedin mi? Güzel sözü, kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti.

O ağaç, rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller getirmektedir.'

DEMEK Kİ, sözlerimiz güzel olmalı.

Sabit olmalı.

Muhkem olmalı.

Sağlam olmalı.

Dayanağı bulunmalı.

Gerçeği göstermeli.

Hakikatten şaşmamalı.

Ve hoş meyveler vermeli.

ETRAFA iyilikler taşımalı.

Besleyici olmalı.

Tamir edici bulunmalı.

Yıkmadan inşa edici olmalı.

Güzel meyvelerin kendine özgü tadı ve rayihası vardır.

Güzel sözlerimizin de kokuları her yanımızı sarmalı.

AYNI Sûrenin 26 cı ayeti ise kötü söze vurgu yapıyor.

'Kötü sözün misali de kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan kötü bir ağaçtır.'

Kelime 'Habîse' şeklinde geçiyor.

Ragıb el- İsfahanî, el- Müfredat isimli sözlüğünde bu kelimeyi 'Değersiz ve bayağı oluşu sebebiyle hoşa gitmeyen somut veya soyut varlık, durum' şeklinde açıklıyor.

TEFSİR bilimcilerinin 'Güzel söz' diye tercüme ettikleri 'Kelime-i tayyibe' tamlaması 'Doğru söz, sağlam inanç, kelime-i tevhid' anlamına geliyordu.

Allah'ın varlığı ve birliğine imanı yani kelime-i tevhidi ifade ediyor.

Sözlerimiz ne kadar bu inanca uyumlu ise o kadar güzel…

O kadar sağlam.

Güçlü…

Kavi oluyor.

YAPTIĞIMIZ bu kısa çalışma bize önemli kazanımlar sağladı.

Konuyu esas yerinden öğrenme imkanı tanıdı.

Ve hayretle hep bir ağızdan sözleşmiş gibi şunu söyledik.

'Dostumuzun bu tavrı bile bizi can alıcı bilgilere ulaşmamızı sağladı.'

Eğer kızıp öteleseydik kaybeden aslında biz olacaktık.

DÜŞÜNÜP taşındıktan sonra tekrar bir araya geldiğimizde bir vesile bulup bu ayetleri okuduk.

Dinledi.

Başkaca bir şey söylemedik.

İhtiyaç da kalmamıştı.

Sonuç mu?

Arkadaşımız bizi şaşırtan ve üzen o kötü sözleri bir daha hiç sarf etmedi.

Hepimiz karlı çıktık yani.

Ya Selam!