YIL 1980. Yer, Ümraniye. Fatih Sultan Mehmet Caddesinde bir öğrenci evinde kalıyorum. Yaşı en küçük benim. Orta Anadolu’nun bir ilçesinin köyünden kopup İstanbul’a gelmişim. Garibanlık her yanımdan akıyor.

YIL 1980.

Yer, Ümraniye.

Fatih Sultan Mehmet Caddesinde bir öğrenci evinde kalıyorum.

Yaşı en küçük benim.

Orta Anadolu'nun bir ilçesinin köyünden kopup İstanbul'a gelmişim.

Garibanlık her yanımdan akıyor.

Anadilim Çerkesce olduğundan Türkçe konuşmam zayıf.

Ürkek bir serçe gibi naif ve kırılganım.

Tutunacak bir dala muhtacım.

Başıma bir şey gelse kimse nerede olduğumu tam olarak bilmediğinden ulaşamazlar.

İşte bu demlerde bir ağabeyim oluyor: Mikdat Erez.

O lise ben ortaokul öğrencisiyim.

Boş zamanlarında bizim yaşadığımız yere geliyor.

Sohbetlere katılıyor.

Bana da bir nevi mihmandarlık yapıyor.

O ne kadar cesursa ben o kadar ürkeğim.

O ne kadar özgüvenliyse ben o kadar özgüvensizim.

O ne kadar atılgansa ben o kadar atılım.

Tam olarak bir rehbere, ağabeye, mentöre ihtiyaç duyduğum zamanlar.

Ve o işte tam da o vakitler karşıma çıkıyor.

O GÜN bu gündür irtibatımız sürüyor.

Muhabbetimiz kesiksiz olarak devam ediyor.

Araya elbette görüşemediğimiz dönemler giriyor ama bu asla haberleşmemize mani olmuyor.

Ve ne vakit bir araya gelsek araya hiç fasıla girmemiş gibi kaldığımız yerden muhabbet kazanı kaynamaya başlıyor.

İkimiz birden her defasında şunu fark ediyoruz: Ne çok konuşacak mevzumuz var.

BİR halk adamı.

Görünmezlik elbisesi giymiş bir vaziyette hayatın kalbine emin adımlarla yürüyen bir ademoğlu.

Herkesten dinleyeceği bir söz ve herkese söyleyeceği bir kelamı var.

Etkileşime taraftar.

Yeniliğe açık.

Fanatiklikten uzak bir anlayışın sahibi.

KENDİNE kapananlardan olmadı hiç.

Hem kendine hem başkalarına açık.

Konuştukça yürek kitabının sayfalarını çevirebilirsiniz.

O da sizin kalbinizin derinliklerinde dolaşabilir.

Fikir teatilerinde rahatlıkla bulunabileceğiniz birisi…

OKUMA çeşitliliğine sahip…

Sadece şunlar okunmalı, bunlardan uzak durulmalı fikrine saplanmışlardan değil.

Öncelik verdiği bir külliyat var elbette beslendiği ama kendini bununla sınırlamaz.

İslam kültür mirasına ait tüm eserleri dikkate alıp okur.

Analizler yapar.

Yorumlar.

Gündeme getirdiğiniz her hususta fikrini serbestçe beyan eder.

ÖTEKİLEŞTİRMEZ. Dolayısıyla ötekileşmez.

Farklı mecralardan su içseniz bile onunla geriye kalan susuzluğunuzu kolaylıkla giderebilirsiniz.

Enerjiktir.

Muhakemeye dayalı bir düşünce sistemine sahiptir.

Körü körüne ne inanır ne de ret eder.

Veriye dayanır.

Bilginin ve öğrenmenin önemine inanır.

KAVGA etmeden bu zamanda tartışabileceğiniz çevrenizde radikalleşmemiş kaç insan vardır dersiniz?

Yanında kınanma, ayıplanma duygusu yaşamadan düşüncelerinizi kaç kişiye serbestçe dile getirebilirsiniz?

Üzülerek söylemeliyim ki, bu özelliği barındıran insanlar toplumumuzda giderek azalmaktadır.

Ve bu ciddi bir sorundur.

İnsanın kendisini sürekli muhataplarına göre ayarlayarak buna göre davranıp konuşması sürdürülebilir bir eylem midir?

Onun yanında özgür olabilirsiniz.

Zira o, özgürdür.

İFADE etmeye çalıştığım bu özelliklerini o küçük yaşlarımdan itibaren örnek almaya çalıştım.

Bu sebeple yolumu açanlardan biridir diyebilirim hiç düşünmeden.

Şunları da söylemeden geçemem.

Dengelidir.

Bir işin önünü, sonunu hesap eder.

Konuştuğu konunun evvelini, ahirini, bağlamlarını dikkate alır.

Hemen herkesle kaynaşır.

Titrinin, sosyal konumunun ne olduğuna değil kişinin insan oluşuna odaklanır.

Pozisyon değil misyon adamıdır.

ASLINDA ben ona Mikdat olarak değil Mithat abi olarak hitap ederim.

Türkçemin kısıtlı olduğu dönemlerde zihnime sanırım bu şekilde kaydettim.

Yakınları hangisi ile sesleniyorlar, bilmiyorum.

MİTHAT övülmeye layık anlamına geliyor.

Methedilecek özellikleri barındırır bünyesinde demektir.

Müjde ve sevinçli haber diğer manaları…

MİKDAT ise demir kesen demekmiş. Ya da demir kesen alet.

Lehçe kusurları ve anlatım bozukluklarını gidererek devlet ricalinin konuşmalarını çevirenlere de deniyor.

MİKDAT ağabeyimin ismi hayırlı bir hatırlayışa vesilesiyle olsun isterim.

Şöyle ki:

Mikdat Peygamber Efendimizin çok yakın bir sahabesinin ismi.

Mikdat b. Esved Keldi.

İlk Müslüman olanlardan ve bunu ilk açıklayanlardan.

İlk dönem çilesini en şiddetli şekilde çeken müminlerin bilinenlerinden…

Fahr-i Kainat Efendimizi cansiperane koruyanlardan.

Onun için canını hiçe sayanlardan.

Bedir Savaşı'nda yer alan iki atlı süvari mücahitten birisi.

Uhud Savaşı'nda pek çokları dağılmışken Efendimizi koruma azmini ve aşkını hiç kaybetmeyen altı kişiden biri.

Yani o Nebi'mizin canlı kalkanlarından…

Diğer bir özelliği ise iki hicretin sahibi… Hem Habeşistan hem de Medine'ye hicret edenlerden.

Sevgili Peygamberimiz bizzat kendisini ailesinden biriyle evlendiriyor.

Amcasının kızı Zubaa binti Zübeyr b. Abdülmuttalib ile nikahlıyor.

Ve Hz. Ali'yi sevip savunanlardan.

Allah ondan razı olsun.

GÜZELLER güzelliğin hatırlatıcısıdırlar.

Yaşatıcısıdırlar.

İyiliklerin vesilesidirler.

Mikdat Erez ağabeyim vesilesiyle Efendimizin kutlu dostlarından birini anmak ve selamlamak nasip oldu.

Ne mutlu.

Sonlu, fena ve fani bir dünyada ebedi dostluklar kazanmak ne güzel.

Ne lütuf.

Şükürler olsun.

Ebedi dostlarınızın daim olmasını dilerim sizlere de…

Ya Selam!