“SARAYLI” deriz biz ona kendi aramızda. Öyle bir edası da vardır gerçekten her zaman. İnceden inceye düşünür her şeyi... Hesap eder. Normalde bizim aklımıza gelmeyecek birçok hususu onun ilk elden düşünüp yerli yerine koyduğunu görürüz.

'SARAYLI' deriz biz ona kendi aramızda.

Öyle bir edası da vardır gerçekten her zaman.

İnceden inceye düşünür her şeyi…

Hesap eder.

Normalde bizim aklımıza gelmeyecek birçok hususu onun ilk elden düşünüp yerli yerine koyduğunu görürüz.

Şaşırır mıyız, evet, şaşırırız.

Ama bu yersizdir zira o bir saraylı…

KOLLAR beni her zaman.

Gözü üzerimdedir.

Bir annenin rikkati ile rahatsız etmeden takip eder ve kendince bir tehlike gördüğü vakit ise gökyüzünden hızlıca süzülen bir şahin gibi anında müdahale eder.

Çözer.

Pek çok tehlikeyi bu şekilde atlattığımı rahatlıkla söyleyebilirim.

O sebeple hep derim; ablaları olmalı insanın.

Koruyan.

Üzerine titreyen.

Gözü gibi korurken, gözünden bile sakınan…

Bu sebeple şükür borçluyum.

GÖNÜLLÜLÜK esasına göre çalışmayı ilke edinen bir ablamdır.

Aktif olarak yıllarca bir yardım kuruluşunda gönüllü olarak hizmet verdi.

Halen durmuş değil.

Bizleri de bu güzel dostlarıyla tanıştırdı. Onların o bitmez gayretlerine tanıklık etmemizi sağladı.

Ne zaman bir araya gelsek söz dönüp dolaşıp o hizmetlere gelir.

Anılarını paylaşır.

Hayatı özünden yakalamanın ne demek olduğunu bir defa daha görmemizi sağlar.

Bizler kendi konfor alanlarımızda pek çok malayani işlerle oyalanarak sürüklenip giderken o 'Başka hayatlar da var' der bize bu aktarımlarıyla.

Ayrıntılara davet eder yaşamın künhüne ulaşmamız için.

Ve elbette her defasında muhabbetimizin gıyaben bir ortağı vardır: Değerli yazar ve aktivist, Deniz Feneri Derneği'nin emektarlarından Recep Koçak

ESMA KARAKAŞ ablamdan bahsediyorum.

Uzaklık mefhumunu tanımayan o ablam bizim yıllardır Üsküdar'da dostlarla gerçekleştirdiğimiz deyişler, ilahiler ve türkülerle harelenen 'Muhabbet Bağı' ile tesmiye ettiğimiz 'Türkülü Muhabbetler'in' baş müdavimidir.

Büyükçekmece'den erinmeden kalkıp gelir.

Gecenin geç bir vaktinde dönmenin tüm zorluklarını bir saman çöpü kadar bile görüp değer vermeden…

Mai Cafe'de tanıyıp yaren olduğu, anne kız ilişkisi yaşadığı, bizim aramızda 'Hacamat Betül' diye andığımız Betül Uzun'un kolunda çıkagelir.

Nerelere gitmedik mi?

Pek çok yere uzun seferlerimiz oldu.

Hepsinde de yanı başımdaydı.

EVİNDE misafir olup yaptığımız meşkler de elbette unutulmaz.

Kendi hanem gibi rahat ettiğim nadir yerlerden birisi de Esma Ablamın evidir.

Bu sanırım 'Gönlünde misafir olduğun kişinin evi zaten evindir' duygusunun da bir göstergesi.

O sebeple tüm rahatlığım kendiliğinden ortaya çıkar.

Balkonundan dumanı havaya saldığımız, bahçedeki çiçeklerle söyleşilerimiz hep bu benimsenmiş ve benimsemiş olmanın bir tezahürüdür.

Misafirin çokluğundan yakınmaz üstelik daha da mutlu olur.

Sofrası geniş ve bereketlidir.

Eli lezzetlidir.

İkramı içtendir.

Israrlarımızı kırmayıp üstüne iki şarkı da söyletebildiğimiz zaman kahvenin zamanı gelmiş demektir.

Önceki hafta Sultanahmet'te buluşup hatıraları tekrar gönül kuşları gibi havalandırdık.

Buraya gelmişken görüp geçemeyeceğimiz uğrak yerlerimizden biri olan 'Tarihi Sultanahmet Köftecisi'ndeki muhabbetimizi anlatmak çok yer kaplar.

Bu kadarla yetinelim.

EVET, bir Esma Ablam var benim.

İyi ki, var.

Ve…

Hep var olsun.

Sağlık ve esenlik içinde, çocukları ve torunlarıyla hep güzel günler görsün inşallah.

Ya Selam!