Dikenlere su vermek yerine ağaçları sulamak

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem”, diye başlamıştı Mehmet Akif Ersoy şiirine. Peki, nedir zulüm, kimdir zalim? Zulüm; haksızlıktır, adaletsizliktir, elinde bulundurduğu gücü; korku ve baskı aracı olarak kullanmadır. Zulüm; hak gaspıdır, hak edene hakkını vermemektir. Zulüm; eziyettir, işkencedir, cefadır.

İnsanlık tarihi ile başlayan ve insanın icraatı olan bu suç ve günahın müsebbiplerine de zalim denir. Zalim; haksızlık yapan, adaletli davranmayan, gaddar; merhametsiz, acımasız, elde ettiği veya elinde bulundurduğu gücü başkalarını ezmek, yok etmek için kullanan kişidir.

Zulüm elbette ki ortamını bulduğu yerde göverir, boy verir. Zulme ortam hazırlayan zemin ise cehalettir. Cehalet, zulümden çok daha büyük bir hastalık, musibet ve beladır. Cehalet, çıkardığı davetiye ile zalime yapacağı zulmün kapılarını açar. Zalime gelince; o, çıkar, makam, mevki ve para için her kalıba, her kılığa girer. Şeyh olur, emir olur, kral olur, şah olur, hükümdar olur, diktatör olur. Maskesi çoktur zalimin; kimi zaman istediği gücü elde etmek için mağdurları oynar; kimi zaman da inanç sömürüsü yaparak Allah’ı Allah’la aldatır. Duygulara hitap etme konusunda mahir olan bu tipler, sonra da dönüp çıkarı, çıkını makamı, koltuğu için, adalet ve hakikate karşı cehaleti örgütlerler. Çıkarları peşinde kendi insanına zulmün en katmerlisini reva gören kabuğu İslam, içi kâfir bu yaratıkların bir başlarına zulüm yapmaları mümkün değildir. O yaratıklar; adaletsiz, haksız, gayri insani uygulamalarını ya düşmanlarla ya da daha küçük çıkarları için haysiyet ve vicdanlarını satanlarla iş birliği yaparlar. Bugün yeryüzünde akan iki acının, kanın ve gözyaşının, ırmaklaştığı ülkelere bakın cehaletin tavan yaptığını görürsünüz. Böylesi ülkelere ve böyle olmaya aday ülkeleri mercek altına aldığınızda eğitimin yerlerde süründürüldüğünü görürsünüz.

Zulüm, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Allah; Kuran-ı Kerim’in 125 ayetinde zulümden, zalimden ve zalimlerin akıbetlerinden bahsetmiştir. Peygamberlerin hemen tamamı insanların izzetini, şerefini ve haysiyetini ayaklar altına alan her türlü baskı ve zulmü ortadan kaldırmak için mücadele etmişlerdir. Şüphesiz ki insanlara zulmedenlerin karşısında tarafsız kalınamaz. Zulme sessiz kalanlar, görmezden gelenler, arka çıkanlar veya alkış tutanlar zulmün ve zalimin ortaklarıdır. A. Hamdi Tanpınar “Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur.” ,diyor. O halde en küçüğünden en büyüğüne zulmün ve zalimin karşısında susmamalıdır insan.

Merhamet etmeyene merhamet edilmez diyor dinimiz. O nedenle merhametsizlerin değirmenlerine su taşıyanlar da zalimlerle aynı kefeye konulmalı ve zalimlerin karşısında hakkı ve adaleti haykırmanın en büyük cihat olduğu unutulmamalıdır.

Eğer biz insan olarak zulmün karşısında bana dokunmuyorlar ya bana ne diyerek üç maymunları oynamaya devam edersek, Kuran-ı Kerim’in ilk ayeti “oku” emrini yerine getirmez, kendimizi ve çocuklarımızı cehaletin sarmalından kurtaracak adımlar atmaz, zalimin zulmüne boyun eğerek kabullenirsek vay halimize! O zaman örneklerini tarihte gördüğümüz Firavun, Nemrut, Neron, Hitler, Stalin benzerlerinden de kurtulamayacağız demektir. Bize düşen; zulüm dikenlerine su vermek yerine adalet ağaçlarını sulamak olmalıdır.

Akif’in şiiri ile çıktık yola onun şiiri ile noktalayalım:

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;

Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!