Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, tüm toplumlarda sorun olup, başta ekonomik büyüme olmak üzere, birçok alanda, ülkenin ilerlemesine engel olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde, kadınların çalışma yaşamı içerisindeki payı oldukça fazladır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, tüm toplumlarda sorun olup, başta ekonomik büyüme olmak üzere, birçok alanda, ülkenin ilerlemesine engel olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde, kadınların çalışma yaşamı içerisindeki payı oldukça fazladır. Türkiye genelinde kabul görmüş düşünce, erkeğin kazandığı tek maaşlı aile modelidir. Geçtiğimiz yıllarda devletin, kadının eğitimine önem vermesi, yapılan çalışmalarda, kadınların eğitim düzeyinde artışa neden olmuştur. Eğitim seviyesindeki bu artış, kadınların iş hayatına girerek, çift maaşlı aile modeli yaratılmasını sağlamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan iş gücü verilerine göre, iş gücüne katılma oranı erkeklerde puanlık artış ile %0,3 olurken, kadınlarda bu oranda %1,1 olarak kaydedildi. Gene toplum olarak eğitim seviyesi beraberinde, düşünce biçiminde de yenilikler olmuş, yapılan araştırmada kadınların çalışmasını uygun bulanların oranı %84,9 olmuştur. Bu veriler, kadının gücünü ortaya koymaktadır. Yaşadığı toplumda var olmasını bilen, üretmenin hazzını yaşayan, hayallerini hiçbir zaman kaybetmeyen emekçi kadınlardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, erkek ile kadının, yaşamın her alanında eşit haklara sahip olma durumudur.

Yazıya başlamadan önce, toplumsal cinsiyet eşitsizliği yaklaşımlarının, toplumun aydınlanması açısından önde duran en önemli problemlerin başında yer aldığını söylemek doğru olacaktır. Toplumsal cinsiyet, topluluk tarafından kadın ve erkeklere atfedilen davranışlar, beklentiler ve rollerdir. Yıllarca kadınlara 'yemek yapma, evi temizleme ve çocuk bakma', erkeklere de 'işe gitme ve askere gitme' sorumlulukları uygun görülmüştür. Bunun en önemli nedeni, tahmin edeceğiniz gibi, biyolojik cinsiyetten geçiyor. Biyolojik ve fiziksel yaratılış olarak erkeklerin daha güçlü kabul edilmesi, yıllarca kadınların iş hayatına geçişini geciktirmiştir. Bu tür toplumsal ön yargılar artık yıkılmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda kadınların iş yaşamındaki yeri ve önemi oldukça artmıştır. Daha ayrıntılı düşünmeleri, askere gitmemeleri nedeniyle, erkeklere nispeten kariyere daha erken atılmaları, kadınlara önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu eşitsizlik sorunu, sanılanın aksine gelişmiş ya da çağdaş olarak tanımlanan ülkelerin de en büyük sorunlarından birisidir. Günümüz iş hayatında kadın çalışan olmak oldukça zordur. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği en nesnel olarak iş hayatında görülmektedir.

Kadın olmak, hayatın her aşamasında, güç olmasına rağmen, bu baskılarla başa çıkabilen kadın gücünün simgesidir. Bu gücün önemli bir kesimi, kendi ayakları üstünde durabilmekten geçer. Çalışmak, üretmek, çabanın karşılığını alarak, ekonomik özgürlüğe sahip olmak, onu mutlu eder. Mutluluk, beraberinde özgüveni getirir, dimdik ayakta duran bir kadın modeli ortaya çıkar. 'İş yaşamında kadın olmak zor mu? Engellerle karşı karşıya mıdır?' sorusuna gelecek olursak; geleneksel düşünceye sahip topluluklarda kadın, çalışma yaşamında pek çok engelle karşılaşmaktadır. Sadece iş yaşamında değil, özel yaşantısında da sırf çalıştıkları için eleştirilerle karşı karşıya kalmışlardır. İş yaşamında kadın ve anne olmak, yeniden güçlüklerle başa çıkmak demektir. İş yaşamında kadın olmanın ağırlığı fark edilmelidir. Erkek egemen bir toplumda kadın kendini inşa etmeye çalışmaktadır. İş yaşamında kadınlar, kendilerini kanıtlamak zorunda bırakılmaktadır. Erkeklerle aynı uzmanlığa sahip olsalar dahi, yetkinlikleri ön yargılı bir şekilde sorgulanmaktadır. Terfi almaları, aldıkları maaşlar hiçbir zaman eşit olmamaktadır. İşyerlerinde kadınlara görevi olmayan fakat cinsiyet eşitsizliği sebebiyle, kadının yapmak zorunda kaldığı düşünülen tali yüklenmektedir.

Kadın, bir anne ise şayet, 'Çalışmak yerine, çocuklarına daha fazla zaman ayırmalısın', 'Niçin çalışmak zorundasın?' veya 'Çalışmazsan geçinemeyecek misiniz?' gibi sorularla karşı karşıya kalır. Hal böyle olunca, kadın bu tarz sorular karşısında, duygu durumunu düşürür, yeterli olmadığı inancına varır. Çocuğuna karşı iyi bir anne olmadığını, eş olarak sorumluluklarını yerine getirirken eksik, hatta yetersiz kaldığını, bunun gibi farklı sorumluluklarını da tam anlamıyla yerine getiremediğini düşünür. Bu düşünceler karşısında, iş yaşantısının zorluklarına, yoruculuğuna rağmen, evde faydalı bir ebeveyn olmak adına, kendinden zaman çalma çabasına girer. Kadından çalınan bu zaman, yavaş yavaş mutsuzluğuna neden olur, onu etkisizleştirir. Burada en önemli unsur, mükemmeliyeti yakalamak adına çabalarken, elinden kaçan fırsatları görememektir. Kadın olmak, bu tür toplumsal eleştirilere karşı bir kalkan oluşturup, yapılan her işte başarılı olduğuna inanmaktır.

İş yaşamındaki cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak adına toplumsal bir bilinç yaratılması gerekmektedir. Ana sorun, toplumsal cinsiyet ayrımcılığıdır. Toplumda kadına, erkeğe klişeleşmiş tanımlarla bakmanın önüne geçilebilirse kadın bağımsızlaşır. Her alanda kadına da erkeğe de eşit eğitim, hatta eşit meslek olanağı sunulmalıdır. 'İş adamı', 'bilim adamı', 'erkek sözü' gibi kelimeler, toplumun kadına ve erkeğe bakış açısını göstermektedir. Bu tutumu değiştirmek adına dilin kullanımına da özen gösterilmelidir. Bu konuda da önemli çalışmalar yapılmalıdır. İnsana, kadın erkek olarak değil de yalnızca insan gözüyle bakılmadığı sürece, iş yaşamında da toplum yaşamında da cinsiyet eşitsizliği sürecektir. İş yaşamındaki cinsiyet eşitsizliği kavramını ortadan kaldırmak adına toplumsal bir bilinç oluşturulması gerekmektedir. Özellikle patronlar, kadınlara yönelik eşitlikçi politikaları tam anlamıyla uygulamamaktadırlar. Devletin, kamu ya da özel sektörde çalışan kadınların çocuklarına ücretsiz kreş imkanı sağlaması, onların iş yaşantılarına girmesini, kolaylaştıracağı gibi, işe kabul edildikten sonra da ayrımcı politikalar ile karşı karşıya gelinmemesini sağlayacaktır. Ülkemizde kadın, kendini devamlı olarak geliştirmeli, devlet de bilim ve teknoloji ışığında mesleki eğitim politikaları uygulamalıdır. Bütün bunlar dikkate alınmazsa şayet, geleceğimiz olan kadınların problemleri gün geçtikçe artacak, arttıkça sosyal, ekonomik büyüme sekteye uğrayacaktır.