CHP'de çok parçalı bölünme olduğunu biliyorduk ama, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Baykalcılar, Önder Sav ve Ulusalcılarla beraber toplam beş ayrı grubun mevcut olduğunu bilmiyorduk. Emine Ülker Tarhan'ın istifasının ertesinde, Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum’un da ihraç talebiyle disiplin kurulma sevk edilmesi, iç çekişmeleri su yüzüne çıkardı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Ekmelettin İhsanoğlu için isyan bayrağını çeken Ulusalcılar daha fazla dayanamayıp “kötü adam” olarak açığa çıkmayı göze alarak seslerini yükseltmeye başladılar. Tarhan, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yaşanan başarısızlığın faturasının Kılıçdaroğlu’na kesileceğini sanmıştı ama, kendisi halkın arasına pek karışmadığı için "futbol takımı tutar gibi parti ve lider tutulduğunu” anlayamıyordu. Maalesef padişahlık kültürü sadece sağ kesim ve partiler için geçerli olmadığın, bunun bizim insanımızın genlerinde olduğunu bilmiyor. Sevince hiçbir kusur görmezken, nefret edince doğru bir taraf bulamıyor bizim insanımız. Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmişte en ufak bir başarısı bile yokken birilerinin siyaseti dizayn etme çabası ile başa geldi ve “futbol takımı gibi” yoluna devam ediyor. Ancak bu destek halk desteği değil, Türk siyasetinin arka planında kalan güçlerin desteği. Önce Baykalcılar susturuldu. Sonra Önder Sav ve Muharrem İnce. Şimdi sıra Ulusalcılarda gibi. Her ne hikmetse, kurtların ve parti tabanına hakim olan siyasilerin bile operasyonları Kılıçdaroğlu tarafından bir şekilde "halledildi."

Siyasi karizması olmayan birilerinin, bu kadar güçlü ekipleri bertaraf etmesi ise işin ilginç tarafı. Parti tabanının katıldığı ankette “Başbakan olması mümkün olmayan” sonucu çıkan bir liderin operasyonlarından bahsediyoruz. Bu da, "kaset operasyoncularının” desteğinin devam ettiği izlenimini doğuruyor. Bu “ekiplerin” elinde olma ihtimali olan sağlam kasetler ve dosyalar, muhaliflerin seslerini çıkartamadan kaderlerine razı olmalarının nedenini açıklıyor olabilir belki de.

MHP’nin direnişi sırasında başlarına gelenler ve ortaya çıkan belaltı kasetler diğerleri için gözdağı oldu. Kimse, nerede, hangi kasetinin çekildiğini bilmiyor ve ortaya ne çıkacağından emin olamıyor. Hemen hemen herkes “birilerinin ricasını kıramamış” ve “siyasi kültüre uygun” fakat “toplumsal kültüre aykırı” telefon konuşmaları yapmıştır. Dolayısıyla burada önemli bir siyasi gerçek ortaya çıkıyor; “Elindeki kasetler kuvvetli ise Türk siyasi hayatını dizayn edebilirsin rahatlıkla.” İsim vermeden belirtmek gerekirse, büyük bir partiden yakın zamanda istifa eden milletvekillerinden birisinin, “uygunsuz bir kaset sebebiyle” istifa etmeye mecbur bırakıldığı dedikodusunun ortalarda dolaşması bunun en iyi örneğidir.

CHP’ye dönersek eğer, bu muhaliflerin CHP'den ayrılıp bir parti kurmalarının mümkün olmadığını anlaşılır. Çünkü CHP'nin bir geleceği olmasa bile, partinin nimetlerinden yararlanmaktan vazgeçmek mümkün değil. Bu yüzden "dayanılmaz acılar içerisinde” CHP'nin erimesini ve sağa doğru kaymasını izliyorlar. Emine Ülker Tarhan ise parti liderliğini ele geçiremeyeceğini ve 2015 seçimlerinde milletvekili adayı olamayacağını anladığı için istifa etmek zorunda kaldı. Ayrıca 2015 seçimlerine yetiştirmek zorunda olduğu yeni bir parti oluşumunu da göz ardı etmemek gerek. Ancak ulusalcıların siyasi tabanının çok da geniş olmadığını anladığı an iş işten geçmiş olacak. Beyaz Türklerin sayısı hakkında birileri Tarhan’ı kandırmış olmalı. Birileri CHP’nin futbol takımı mahiyetinde olup, kemikleşmiş bir oy potansiyeli olduğunu söylemeli ona. Partideki diğer Ulusalcılardan da bir istifa gelse bile, bunlar 2015 seçimlerinde milletvekilliği garantisi verilmeyenlerden olacaktır. Buna bakarak da, kapalı kapılar arkasında hangi Ulusalcılara hangi koltukların teklif edildiğini anlayacağız.

Ancak yine de CHP’den çok fazla bir dağılma olmayacaktır. Milletvekili seçildikten sonra sadece 4 kere seçim bölgesine giden Süheyl Batum gibi destekçilerin Ulusalcıların kurmaya çalıştığı partiye bir faydası olamayacaktır. Türk siyasi hayatı göstermiştir ki, -CHP'den ayrılan Demokrat Parti hariç ki o da ayrı bir siyasi bölünmeydi- başka bir partiden ayrılarak yeni kurulan hiçbir siyasi parti başarılı olamamıştır.

AKP'den istifa ederek yeni bir parti kuran İdris Bal’ı da benzer bir sonuç bekleyecek gibi gözüküyor. Kendisi artık nasıl bir “motivasyon” ile hareket ediyorsa, siyasi bir karizma ve gücü olmadan parti kurmanın sonuçlarını kestiremeyip, Erdoğan’a “100 yıl sonra seni kim hatırlayacak” deme cüretini göstermiş, kendisinin ise 1 yıl sonra unutulacağını unutmuştur. Partinin amblemi olan “Temiz El”in ise, daha şimdiden Cemaat ile ilişkilendirilerek siyasi mezarlığa gömüldüğünün farkında olmalıdır.