SANKİ beni tanıyor gibiydi. Hüznümü biliyordu. Gözbebeklerimde neler biriktirdiğimi daha ilk bakışta kavradı. Kabullendi. Ve içine hiçbir kuşku emaresi izhar etmeden dalıverdi.

SANKİ beni tanıyor gibiydi.

Hüznümü biliyordu.

Gözbebeklerimde neler biriktirdiğimi daha ilk bakışta kavradı.

Kabullendi.

Ve içine hiçbir kuşku emaresi izhar etmeden dalıverdi.

Oysa ben onları nicedir saklıyordum.

Kendimden bile…

'Bu nasıl olabilir?' dedim hayretle.

İnanamadım.

Tereddütler içinde kıvranıp durdum ama sonunda kabullendim.

Sanki beni tanıyordu.

KARANLIK gecelerimin tanığı gibiydi.

Ve…

Kararmış günlerimin.

Önünü, ardını ve tüm diğer yönlerine aşinaydı.

Oysa ben onu sanki ilk defa görüyordum.

İlk karşılaşmam, ilk selamlaşmam, ilk merhabalaşmam idi.

Bu denli iç alemime nasıl vakıf olabilirdi?

Neyin nerede olduğunu eliyle koymuş gibi rahatlıkla nasıl bulabilmişti ki?

Üstelik cılız bir ışık bile yakmadan.

Karşı çıkmak beyhude olacaktı, bunu anladım.

Sanki beni tanıyordu.

GÜLÜMSEMİŞTİ sanki benimle.

Gözbebeklerimin nasıl bir şekle büründüğünü biliyordu.

Gözlerimi süzüşümü.

Bir şey söylemek istemediğim vakit dudaklarımın aldığı şekli.

Kızgınlığımda alın çizgilerimin kıvrımlarına kadar tüm ayrıntılara hakimdi.

Hatta ellerimi ne şekilde sıkıp yumruk haline getirdiğime bile…

Türküler dinlemiş gibiydi benimle.

Ağıtlar yakmıştı sanki.

Şarkılardan papatya demetleri yapmış gibiydik…

Çayın demine birlikte varmış kahvenin telvesine beraber erişmiş gibiydik.

Sanki beni tanıyordu.

KIRILMIŞ hayallerimi tamir etmeye çalıştı.

Onarmak için çabaladı.

Demek ki, bunları da biliyordu her nasılsa.

Ve nereden kırıldıklarını bildiğinden tedavi işlemini de örselemeden aynı noktalardan yapıyordu.

Müşfikane…

Sanki beni tanıyordu.

RÜYALARIMI anlattı bir, bir.

Tüm ayrıntılarıyla.

Unuttuklarımı onun bu anlatışıyla yeniden hatırladım. Bir kez daha onları yaşıyor gibi oldum.

Yorumladı inceden inceye.

Saklımda ne varsa hepsi açığa çıktı.

Aşikar oldu.

Üzerindeki perde kalktı.

Günışığı gördü.

İnkar etmem ne yazık ki, kar etmeyecek. Kaçışım yok, tamam dedim.

Sanki beni tanıyordu.

KÂBUSLARIMA geldi sıra.

Onları da harman savurur gibi yele doğru atmaya başladı.

'Dur' dedim, 'Dur, yetişir.

Tüm halim ortaya saçılmasın. Ağyara uçup gitmesin.

Hoyratın diline düşmesin.'

Duydu ve durdu.

Evet.

Sanki beni tanıyordu.

Benden daha iyi tanıyordu.

Peki, bu nasıl oluyordu?

Çünkü o, Ramazandı ve beni elli yıldır aksatmadan ziyaret ediyordu.