“Amaçlar mevcudiyetin devamlılığını sağlamadaki araçlardır. Uygulamaya sokulan hizmetlerin amaçları hizmet etmek değil, sürdürülebilirliliğin sağlanmasıdır”....

'Amaçlar mevcudiyetin devamlılığını sağlamadaki araçlardır. Uygulamaya sokulan hizmetlerin amaçları hizmet etmek değil, sürdürülebilirliliğin sağlanmasıdır'.

Kaotik! Sanki biraz da despotik bir yerdir yaşam. Ancak temelinde basittir. Yani neyin ne olduğu belli değil gibi görünür fakat tüm o belirsizlikler bellidir insanların zihinlerinde. 'Normatif yapıdan ziyade akılcı bir şekilde yaşayalım yani konuşalım/ tartışalım, mütalaa edelim böyle böyle insanın ulaşabileceği en iyi seviyeye ulaşacağız' diye düşünmeye başladığımız yerde 'Amaçların Krallığının' keskin kılıcı ile yüzleşirsiniz…Yaşamın ilkeselliğinden birer parola olan ıstırapların ve yok oluşların insana verdiği dürtüsel uyumu ve bu uyumun getirdiği denge ve mutluluk seviyesi amaçların krallığında akıl dışı bir yasa gibi. Amaçlar önce yok eder sonra ıstırap verir. Kendi amaçlarımız değildir bizi yok eden! Büyük olanların bizim için tayin ettiği amaçlardı sözü edilen…

Amaçların Krallığından Kurtuluş Reçetesi

Geçerli bir uyumun şimdiki gibi uygulanabilir olmadığı zamanlarda, eğitimin desteklenmesiyle kurtulmak mümkün ön görülebilir ancak bu eğitim, 'ABC' öğretiminden çok farklı olmalıdır. Tamamen entelektüel derinlik ve mental yüzeysellikte aranmalıdır.

Tüm bunların yanında aklın bir tasarımı olan insanların bir arada yaşama misyonu/sorumluluğu özde ve dilde kolay görülmektedir ancak pratikte uygulanabilmesi neden bu kadar zor? İşte mental gelişimin tamamlanmasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. 'Anlamak' demişken; insanların birbirlerini nedenli az anladıklarını anlayabilmekte zor cidden. Oysaki yaşamın gereklilikler ve amaçları oldukça sarih. Ancak amaçlar krallığında işler çok başka şekilleniyor. Amaca ilişkin yersizlikler, kayırmalar vs. her türlü Makyavel ilişki müspetleşebiliyor. Derler ya hani; -'Efendim amaca uygun hizmet bizim parolamızdır.' Peki, amaç kimin, neye hizmet ediyor? -' Amaç işte canım, çokta şey yapmayalım.' -Ne yapmayalım?

Anladınız siz. Uzar gider bu muhabbet.

Tamam! Her insanın bir amacı vardır ve her insanda amaçların sonlandırılabilir olmasına yönelik şekilde bir düşünce açığa çıkabilir. Ancak amaca karşın bu eğilim neden özellikle güçlü akla uygun karakterlere sahip kişilerde ve teknik bir sorun olarak anlaşılmasının bayraklarında kalıcı hale geliyor? Yani neden büyüklerin amaçlarının gerçekleşmesine ilişkin bir dayatma yaşıyoruz? Yöneticilerin yönetici, halkın da halk gibi olması gerekmiyor mu? Şimdi durum tam tersi olmuş gibi değil mi? Daha doğrusu halkın arzuları ve taleplerinin evrensel yöneticilere uyum sağladığına şahit oluyoruz. Gerçi krallıktı bu. Şayet mesele amaç ise, *uyumluluğumuz tam takır olmalıydı krallar için değil mi?(!)

Evet. Öyle olmalı, yoksa tersi bir durum yani uyumsuzlukta maazallah!

Hani evrensel uyum adalet ve mutluluk vaadi ile yazınsal ve ahlaki açıdan kıpır kıpır karakterlerdik biz. Hani 'biz' varsak 'siz' vardınız. Hani amaçlarınız insanlığa hizmetti? Hani amacınız mutlu etmekti?

Nasıl oluyor da nefes alış verişlerimizi sürdürebilmek adına sosyal pratikler karşılığında amaçlarımızdan satabiliyoruz? Önümüzde bu kadar somut gerçekler varken nasıl olurda amaçların krallığında yitiriyoruz kendimizi, şahsiyetimizi ve de onurumuzu!

Kabul eder misiniz bilmiyorum ancak kaybettik. Felaketin en hızlı ıstırap verici ahlaki sonuçlarını çevremizde görmeye başladık bile: nasıl mı?

Amaçların krallığında;

Benliğimizi, kişiliğimizi, birliğimizi, ilkelerimizi Kozmos 'un kara deliklerine bıraktık. Oysa ideallerimiz vardı bizim. Yaşamı çok daha iyi, güzel ve yaşanabilir bir alana çevirmek için amaçlarımız vardı. Ancak amaçların krallığında o çocuksu gayemizi çöp kutusuna bıraktık.

Amaçların krallığında yaşanan bütün sahteciliğe, talancılığa, yalancılığa teslim olduk.

-'Erdi bey yine çok karamsarsınız' demeyin bana. Karamsarlık başka, gerçeklik başka şey. Karamsar olma durumu ümitsizlik demektir. Ben ümitsiz değilim/olmadım da!

Toplumun şu an içinde yaşamış olduğu ruh halini göstermesi benden bakması da sizlerden.

Toplumun Ruh Hali

İnsanlar uğuruna mücadele verdikleri her şeyi inkar etmeye başladılar bile. Daha doğrusu bu mücadelenin kendisini önemsiz ve artık savunma gereği duymaksızın niteliyorlar. Örfleri, gelenekleri, ilişkileri, dostlukları…

Bunu biz yaptık! Kendi ellerimizle amaçlarımızı verdik ve amacımızın dışına saptık! Kaosun içinde kendimize yeni bir dünya kuruma çabasıyla oyalandık. Daha doğrusu amaçların krallığında birbirimizi çökerttik. Birbirimize güvenmedik, inanmadık, doğru olanı kabul etmedik ve gerçekleri gerçek olarak görmedik. Suni olanı, yalan olanı, anlamsız olanı sevdik! Üretmedik tükettik. Yeşertmedik taşlaştırdık.

Amaçların krallığında yeniden inşa etmenin hiçbir önemi yoktur çünkü onda yıkım çoktur. Saf duygunun yeri hiçbir zaman amaçların krallığında boy gösterememiştir. Zaten amaçların krallığında bir kuraldır bu; 'hedeflerinizi ve gayelerinizi bizim krallığımıza göre dizayn edin, bizim krallığımıza göre uyum sağlayın' vardır. Bu durum; onların/büyüklerin köleleri olmaları, gerçeği, hukuku ve adaleti görmemeleri gerektiği anlamına gelmiyor mu sizce? Kesinlikle hayır! Ufak olanlar amaçların krallığında hakka, hukuka, adalete uyum sağlamak zorunda bırakılırken, iri olanlar bu krallığın vezirleridir.

Amaçların krallığını bu yazıyla detaylandırıp anlatamam elbette. Buradan yazacağım bir yazıyla sizi amacınızdan saptırabileceğimi de düşünmüyorum! Ancak gözle görülmeyen vicdan meselesi vardır ya hani, belki onu aramanıza araç olabilirim. Amaçların krallığının oluşturmuş olduğu bu çöküntüye vicdani bir yarar verebilirim belki de. Ama vicdanlı olmakta bir çeşit korkaklık değil midir sizin için? O yüzünden despotik amaçlarınıza temiz ve umut vaat eden halkı araç etmeyin!