KÜÇÜKTÜ. Çıktığı daldan düşmüştü. Bu onun gözünü hiç korkutmadı. Korkutamadı. Hiçbir şey olmamış gibi yeniden dala tırmandı. Daha sonraları yine düştüğü olmuştu ama onun tekrar tırmanma arzusuna asla mâni olamadı.

KÜÇÜKTÜ.

Çıktığı daldan düşmüştü.

Bu onun gözünü hiç korkutmadı.

Korkutamadı.

Hiçbir şey olmamış gibi yeniden dala tırmandı.

Daha sonraları yine düştüğü olmuştu ama onun tekrar tırmanma arzusuna asla mani olamadı.

Her düşme sonrasında hem daha çok bilendi hem de daha fazla güçlendi.

ÇELİMSİZDİ.

Dışarıdan kendisine bakanlar onun bir işe yarayabileceğini düşünmezlerdi.

Cansız bir varlık muamelesi yaparlardı.

Yok sayarlardı.

Konuşmazlardı.

Kendi gürbüz oluşlarını gözlerinde büyüttükleri gibi onun çelimsiz oluşunu da aynı şekilde bakışlarında küçülttükçe küçültürlerdi.

Un ufak ederlerdi.

O ise kendi hedefine kilitlenmişti.

Başkalarının kendisi hakkındaki kanaatlerini asla duymadı.

İşittiğinde bile önemsemedi.

Çıktığı dallardan düşüyordu ama yeniden tırmanıyordu.

SOYLU arzuları vardı.

Küçük hedefleri hiç olmadı.

Geçici heveslere gönlünü kaptırmadı.

Daha ötesi, daha ötesi dedi.

Ve dediklerini yaptı.

Emellerine bir bir ulaştı.

Hayatın güçlükleriyle mücadele etmeyi düştüğü dala yeniden tırmanmak olarak gördü ve bunu daima başardı.

DÜŞTÜĞÜ ağaçlar değişiyordu.

Daha büyüklerine yöneliyordu.

Hedef büyütüyordu.

Yine düşüyordu daldan ama olsun bu ağaç diğeri değil diyerek her ağacı ayrı bir imtihan olarak değerlendiriyordu.

Motivasyonu bu şekildeydi.

Her düşme onu büyütüyordu. Küçüklükten kurtarıyordu.

Çelimsizlik yerini çevikliğe bırakıyordu.

AZİMLİYDİ.

Engeller, aşmak içindi…

Zorluklar, yenmek içindi…

Kahırlar, saadetin kapısına varmanın vesileleriydi.

Acılar yeni ve taze şarkılar söylemenin sahnesiydi onun için…

Bu bilinç onun sürekli tırmanma arzunu harlıyordu.

Canlı tutuyordu.

ZAMAN geçti, devran döndü.

Ülkenin tanınmış bir ilim adamı oldu.

İlminin talipleri oluştu.

Görüşleri değer buluyor ve paylaşılıyordu.

Gazeteler ve televizyonlar kendisiyle mülakatlar yapıyordu.

Giderek bir kanaat önderi halini aldı.

Röportaj gazetenin sürmanşetinden şu başlıkla verilmişti: 'TEKRAR DALA TIRMANDI.'

Hikayesini böyle paylaştı.

Onu küçük gören, çelimsiz oluşu nedeniyle kibirle bakan, ona yok muamelesi yapanlar şimdi nerelerdeydi bilinmez ama bu kişi biliniyordu.

Aranıyordu.

Seviliyordu.

Ülkesine faydalı işler yapıyordu.

Söyleşinin sonunda kendisine bu azmin nereden geldiği sorulduğunda verdiği cevap şuydu:

'Gerçek Azamet sahibinden…'

Başka söze gerek var mıydı, yoktu.

Ya Selam!