Olmadı imam efendi olmadı!

Yine canlar düştü toprağa…

Yine yüreklere kor, evlere ateş düştü.

Yine Hakkâri/ Şemdinli’de altı asker iki güvenlik korucusu düştü toprağa…

Yine yurdumun dört bir yanına acı düştü.

Yine umutlara çığ, hayallere kan düştü.

Kışın habercisi sonbaharın son ayı… Sis ve yağış var Şemdinli’de. Hava ağır, puslu, kapalı… Sisi, yağışı, pusu fırsat bilen insan kılıklı, kalbi ve kafası öldürmeye, yok etmeye programlı; dinsiz, imansız, vicdansız caniler; insanlıktan, İslam’dan nasip alamamış gaddarlar, yeni gaddarlıklarını sergilemek için hareket halindeler.

Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi Ortaklar bölgesi, sınırın sıfır noktası… Sabahın alacası… Mehmet’im, terör örgütünün sızmasına karşı tetikte. Ve çatışma çıkıyor. Çatışmada 6'si asker, 2'si güvenlik korucusu 8 güvenlik görevlisi şehit oluyor.

Daha baharında sekiz can… Sekiz yürek… Sekiz vatan…

Hatay/ Kırıkhanlı Ömer… Zonguldak/ Çaycumalı Gökhan… Isparta/ Gelendostlu Sercan… Erzurum/ Tortumlu Emre… Samsunlu Erhan… Kırşehirli Tayfun… Hakkârili Alaatin ve Osman…

Kısacık ömürlerinde her birinin ayrı bir hayat öyküsü var. Fukara evlerine ulaşan şahadet haberinin ardından yükselen ağıtlara yansıyan…

“İki akan acı var.” demişti Hak dostu Mustafa Döner; “ biri gözyaşı diğeri kan…”

İkisi de oluk şimdi…

Ana, baba yüreği, dayanır mı bilmem…

Bir yanda kalbi ve beyni küfre teslim; düşünce yoksulu, his yoksulu, insanlık düşmanı, inançsız, imansız, emperyalist güçlerin taşeronluğuna soyunmuş insan kılıklı caniler…

Öte yanda vatan, millet, din, devlet, bayrak, birlik, huzur ve güven için can veren cennet müjdeli kahramanlar…

Ve imam…

Şehidimizi ebedi âleme uğurlamak için toplanan cemaate soruyor;

“Şehidimize hakkınızı helâl ediyor musunuz?”

Olmadı be imam! Olmadı!

O soruyu şehidi ebedi yolculuğuna uğurlamaya gelen cemaate değil, sırtını döndüğün şehide sormalısın.

Demelisin ki; “Ey vatanı, dini, devleti, bayrağı; milleti, milletinin birliği, dirliği, huzuru, refahı ve mutluluğu için şahadet şerbeti içen cennet müjdeli mevta! Sen, seni gecekondu kılıklı evine hapsederek ülke nimetlerini adaletsizce bölüşen; hırsızlıklarını kılıflayıp, arsızlıklarını maskeleyerek zevk ve safahatın doruklarında gezinen zevata hakkını helâl ediyor musun?

Demelisin ki; Ey “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler fakat siz farkında olmazsınız”, müjdesine nail olan kahraman! Sen; hakkı ve hukuku kendi ekseninde dönen pervaneler olarak gören; makam ve para uğuna dini, milli ve manevi değerleri ayaklar altına alan muhteremlere(!) hakkını helâl ediyor musun?”

Demelisin ki; “Ey vatanın bölünmezliği, milletin bütünlüğü için canını feda eden fedakâr ve vefakâr yiğit! Sen; Allah’ı Allah’la aldatan, İslam dinini ve kutsallarını dillerine pelesenk ederek siyasi veya maddi çıkar peşinde koşan, senin toprağa düşmemen için gerekli önlemleri almak yerine seni çıkarı için kullananlara hakkını helâl ediyor musun?”

Demelisin ki; Ey “canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”, diyen; vatansız kalmanın ölümden daha zor olacağı inancıyla yaşayıp, vatan uğrunda seve seve ölüme koşan civanmert! Sen, seni düşünmeyen beyinlere, sesini duymayan gönüllere, seni söylemeyen dillere, seni yazmayan kalemlere, seni anmayan gazetelere ve medyaya, onların mensuplarına hakkını helâl ediyor musun?”

Demelisin ki, Ey “Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber/Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.”, mısralarında ifadesini bulan peygamber kucağındaki kişi! Sen; “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganının ötesinde bir şey söyleyemeyen bu cemaate; bağımsızlığı, dini, ırzı, namusu, huzuru için can verdiğin bu millete hakkını helâl ediyor musun?”

Demelisin ki…