Naturamız sağlam bizim, ne ola ki de ‘izm’!

“Muhammed Resuldür, Allah bir dedik / Beş vakit dilimiz Mevlâ’ya gider.

Hazret-i Kuran’ı rehber eyledik / İnşallah yolumuz Mevlâ’ya gider.”

(Abdurrahim Karakoç)

“Asıl azmaz bal kokmaz” der atasözümüz, “bir kimsenin aslını yitirmeyip, asaletini koruması” hakkında... Aslımız da neslimiz de bal bizim, katran değil çok şükür. On beş asırdan beri insanlığın iki cihan saadetini tesis eden hak din İslam’ın gönüllü erleriyiz biz. “Rabbimiz Allah” diyoruz hamdüsenalarla her an… Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir bizim, rehberimiz de şüphesiz Kur’an… Naturamız, fıtratımız, yaratılış özelliğimiz sağlam alimallah; sana ne ola ki de ‘izm’!

“Tanrı yaratır, düzenler, sonra bize bırakır, işleri biz yürütürüz, o artık işe karışmaz” diyeceksin, sonra da kendini tanrıcılık tarafında sayacaksın, öyle mi? Bu ne hal, Allah Resulü din tebliğiyle seni muhatap kabul ederken, nasıl olur da Hz. Peygamber’i ve tebligatını yok sayarsın? Elinde fener olmadan karanlıkta gözünün önünü bile görmekten aciz şaşkın! Allah’ı her işi muntazam yapması gereken bir amele yerine koymuşsun adeta… Herkesin kendi alanıyla ilgili açıklamalarını geçerli bilgi sayacaksın, “ahlaki ve dini güzellikleri tamamlamak üzere gönderilen” ilahi vahyi ve Resulullah’ı “hiç yokmuş” gibi sayacaksın. Bu ne densizlik, hele ne menem bir dinsizlik de ‘izm’! Tıpkı merhum M. Akif Ersoy’un dediği gibi: “İmandır o cevher ki ilahî ne büyüktür. / İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.”

Türkiye’nin nüfusu 80 milyonu aşmakta ve 30 yaşa kadarki çocuklar ve gençlerin sayısı 40 milyonu bulmaktadır. Bu sayı nüfusumuzun yarısını oluşturmaktadır. İstatistik kurumu, doğum tarihine göre en çok kullanımda olan isim sıralaması için yaptığı çalışmasında, dinamik bir nüfus yapısına sahip milletimizin aslına sadakat ve bağlılığını açık ve anlaşılır olarak gözler önüne sermektedir. 1950‘den 2002’ye kadarki 52 yıl boyunca Mehmet ismi ilk sırada, 2002’den sonra da son 15 yıldır Yusuf ismi ilk sıradadır. Mustafa ve Ömer de ön sıralarda yer alan diğer isimlerdir. Kadınlarda ise, 1950-1990 arası 40 yıl Fatma, 2000-2017 arası da 17 yıl Zeynep isminin zirvede yer aldığı görülmektedir. Elif ve Hiranur isimleri de kadınlarda ön sıralardadır. Kanaatim odur ki gözümüzün ışığı çocuklarımıza verdiğimiz bu manidar isimler, milletimizin yönelişini gösterir bizlere… Müslümanlıkla yoğrulan yurdumuza duyduğumuz kıvanç ve güvenci artırır.

Ne zamanki İslam’a adım atmışız, o gündür bugündür yolcusuyuz bu hak yolun... Rotamız, emrolunduğumuz gibi sırat-ı mustakim üzeredir. Talas suyu kenarında 751 yılında kurulmaya başlanan İslam kardeşliğimiz, 1267 yıldır şu cihanda sürüyor hamd olsun. Hem de bin yılı aşkın süredir âlem-i İslam’a kol kanat gererek… Milletimiz ve devletimiz, ilacından hastanesine, yiyeceğinden giyeceğine, çadırından konutuna her alanda adeta tüm imkânlarını seferber ediyor yeryüzündeki mağdur ve mazlum Müslümanlar için…

İnanmak insanın doğuştan getirdiği fıtri bir duygudur. Din, hayatı anlamlandırmada ve geleceğe yön vermede güçlü bir kılavuzdur. Dinin insan üzerindeki etkisi sadece inanma duygusuyla da sınırlı kalmaz; hayata bakışını, olaylar karşısındaki yaklaşımını da büyük ölçüde etkiler. İnsan, akıl ve iradesiyle üstün bir varlıktır; her ikisi de çok önemlidir bizim için… 17 Nisan’da (1967) vefat eden Ali Fuat Başgil, “Gençlerle Başbaşa”da der ki; “İlmin kaynağı zekâ, amelinki ise iradedir… İradeli olmak demek, fiil ve hareketlerin iyisini seçip icra etme şeklinde beliren ruhi kuvvete sahip olmak; hareketlerimizde kötü örneklerin, kötü telkin ve itiyatların esiri kalmayarak kendi fiillerimizin bizzat sevk ve idarecisi olmak demektir.”

Toplumun geleceğini inşa edecek ümit kaynağı gençlere değer veren, onları önemli görevlere getiren Peygamber Efendimiz, bugünlerde konuşulan yazı konusuyla da doğrudan ilgili olarak çağlar üstü uyarısını yapar bize: “Şüphesiz ki bedende bir parça vardır; o düzgün olursa bedenin tamamı düzgün olur, bozuk olursa bedenin tamamı bozuk olur. Dikkat ediniz ki o kalptir. Sorgulayan dinamik bir zihin yapısına sahip gençlik, duyduklarından ziyade gördüklerinden daha fazla etkilenir. “Din dürüstlüktür”, “Din kolaylıktır” mesajlarıyla toplumu her an zinde tutan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in tebliği, hayat boyu gelişimi hedefleyen Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” ilkesine dayanmaktadır. Allah (c.c.), Peygamberimize şöyle buyurmaktadır: “O zaman Allah’tan bir rahmet olarak onlara yumuşak davrandın! Şayet sen, kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından ayrılıp giderlerdi…” (Âl-i İmran/159).

Hayat kolaylaşıyor sanılsa da imtihan zorlaşıyor dostlar… İhmal ve hatalarımızla darılan gençlerimizin ve konunun hatırına binaen İbrahim bin Edhem’e atfedilen dizeleri paylaşalım yazımızın sonunda:

“Yamadık dünyamızı, yırtarak dinimizden / Din de gitti, dünya da gitti elimizden.”