“HER biriniz ayrı mental cehennemlerde yaşıyorsunuz. Kurtulun” Böyle başlamıştı sohbet. Neye uğradığımızı şaşırmıştık. Afallamıştık. Daha ilk cümlede “Bismillah” der gibi bu sert giriş neyin nesiydi böyle?

'HER biriniz ayrı mental cehennemlerde yaşıyorsunuz. Kurtulun'

Böyle başlamıştı sohbet. Neye uğradığımızı şaşırmıştık.

Afallamıştık.

Daha ilk cümlede 'Bismillah' der gibi bu sert giriş neyin nesiydi böyle?

Bir iki arkadaş itiraz edecek oldu ama gerekçelendiremediği için daha birkaç cümlede sönümlendiler.

Düş kırıklığı yaşayanların daldığı derin düşüncelere salmıştık kendimizi hepimiz.

MENTAL Cehennemlerde yaşıyoruz çoğumuz. Ne kadar doğru.

Aynı ortak mekanlardayız ama ayrı zihnî cehennemlerimiz var.

Burada kıvranıp duruyoruz.

Bu şüphesiz iş ve eylemlerimize de yansıyor.

O sebeple kavgadan geçilmiyor ortalık.

Evde, iş yerinde, trafikte…

Yansımaları hayatın tüm alanlarında…

KENDİ mental cehennemimizde yanmış olmamız yetmiyormuş gibi buranın ateşini çevremizdekilere de şiddetle üflüyoruz.

Onları da bu cehenneme dahil etmek için elimizden geleni yapıyoruz.

Oysa onların da kendilerine ait mental cehennemleri var ve bu zaten yetiyor herkese.

MENTAL yabancı bir kelime.

Tıp alanında kullanıldığı için hepimizin şu ya da bu şekilde diline yerleşmiş durumda.

Sıklıkla kullanıyoruz bu sebeple.

Özellikle Nöroloji ve Psikolojinin alanına giriyor.

Zihnî, aklî diyebiliriz bizim yaşayan dilimize göre.

Zihnin ürettiği düşünce ve becerileri ifade etmek için kullanıyoruz daha çok.

Zeka ve akıl gücü ile ilgili her husus buraya dahil edilebilir.

ZİHNİMİZİN ürettiği olumsuz düşüncelerin esaretinde yaşıyoruz çoğu defa.

Bunların neler olduğunu birlikte hatırlayalım mı?

O beni sevmiyor.

Ben sevilmeye layık değilim.

Bana öyle davranması sevgisinden değil aslında acımasından.

Kimse bana ben olduğum için iyi davranmıyor çıkarları için böyle yaklaşıyorlar.

Ben işe yarayan biri değilim.

Bir değer katamıyorum hayata.

Boşu boşuna yaşıyorum.

Ot gibi hissediyorum kendimi.

Neye el atsam taş kesiliyor.

Nasipsizin biriyim.

Kaderim böyle.

Her kötü şey beni bulur.

Hiçbir işim yolunda gitmez.

Mutlu olamam.

Saadet haram bana.

Her zaman hayal kırıklığına uğrarım.

Hep ihanet görürüm.

Aldatılırım.

Kimse doğruyu söylemez.

En yakınlarıma bile güvenmem.

Geçmişim pişmanlıklarla dolu.

Geleceğe dair en küçük bir umut kırıntısı bile taşımıyorum.

Her yanımı kaygılar sarmış.

Korku en belirgin duygum.

Şüphe daima yanı başımda.

Herkse benden nefret eder bende onlardan.

Tiksinirim aslında her şeyden.

Yaşamam gerektiği için herkese iyiymiş gibi davranım.

Gülerim içim ağlarken.

Mutluymuş gibi yaparım depresyonun dibinde olduğum halde.

Sevecen görünürüm sevmesem de.

Ve daha neler, neler…

BU düşünceleri kaçımız kendimize yakın hissetmiyoruz acaba?

Hayatımızın belli dilimlerinde benzer şeyleri yaşamayan kaç kişi var aramızda?

ZİHNİMİZİN ürettiği bu cehennemden kurtulmamız gerekiyor.

Burada kalamayız.

Ziyan oluruz.

VAHYİN bizlere sunduğu berrak hakikatlere kendimizi açmadığımız sürece bu cendereden kurtulamayacağız.

Fıtrat olarak ifade edilen yaratılışa yani hayatın doğal akışına kendimizi teslim etmediğimiz müddetçe çığlıklarımız dinmeyecek.

Sun'i bir yaşam ile gerçek bir mutluluk nasıl bulunabilir mi?

Oysa Kur'an-ı Kerim bize mutmain olmuş bir nefsin nasıl olacağını anlatıyor.

Kendimizle olan mücadelelerimize işaret ediyor.

Münafık ve müşrik psikolojisinde davrandığımız müddetçe mental cehennem yakamızı bırakmayacak.

Endişeler, korkular, umutsuzluklar ve mutsuzluklar daima bizi mıncıklayıp duracaklar.

ZİHNİMİZİN ve kalbimizin ürettiği bu olumsuz duygu ve düşünceleri görmezden gelemeyiz.

Gelmemeliyiz.

Bu mental cehennemden kurtulma gayreti bizi gerçeğe baş eğmeyenlerin azap yeri olan gerçek cehennemden kurtulma yollarını da düşünmemizi sağlayacaktır.

Kötü davranışların cezalandırılacağı ölüm sonrası cehennemden uzak durmanın yollarını düşündürecektir.

İyi olmak gündemimize girecektir.

İyi kalmak hedefimiz olacaktır.

Güzellikleri çoğaltma hususunda gayretimiz çoğalıp bereketlenecektir.

Kendimiz için yaşama bencilliğinden çıkarıp paylaşma erdemine taşıyacaktır bizi.

Merhamet hatırlanacaktır.

Şefkatin atına binilecektir.

Empatinin kanatları takılacaktır kollarımıza…

Ve dahası…

MENTAL cehennem kavramı bizi yanlışa sürüklememelidir. Dünyada yaşadığımız cehennemvari azabı anlatmak için kullanılmıştır.

Temsili anlatımdır.

Yoksa 'Cehennem sadece buradır ve bunlardır, başka yerde aramayın' deme aymazlığında değiliz.

Ötedeki cehennemi yok sayamayız.

Bunların gerçekte vuku bulmayacağı, insanlığın kötüye düşmemesi için korkutma amaçlı olarak ifade edilen tasvirlerdir şeklindeki yorumları benimsemekten uzağız.

Bu düşünce emir ve yasakları hiçe saymak en azından bağlamından koparıp kendi hevasına göre tevil etmek anlamına gelir. Eğer bu kabul doğru olsaydı sevgili Peygamberimizin güzide arkadaşları olan ashabı cehennem azabı korkusuna düşmez bizler gibi lakayt bir yaklaşımı tercih etmiş olurlardı.

Ayrıca böyle düşünmek Yüce Kitabımızın 77 ayetini yok saymak gibi büyük bir vartaya düşürür bizi.

Yine 126 yerde 'Nar' vurgusuyla ifadesini bulan ateş ve etkilerini anlayamamış oluruz.

'Cehennem var diyorsunuz ama peki, nerededir?' gibi cambazca sorulara itibar edemeyiz.

İslam literatüründe genel anlamda cehennem ve azap türlerini anlatan 7 kavramı aynı şekilde ıskalamış oluruz.

Hatırlamak gerekirse bunlar şunlardır:

Cehennem, Cahîm, Haviye, Hutame, Leza, Saîr, Sakar.

MENTAL cehennemden kurtulmalıyız.

Korkularımızla yüzleşmeli, kaygılarımızı kovmalıyız.

Zihnî sıkışmışlıklarımızdan çemberi kırıp çıkmalıyız.

Ama bunu Allah'ın bizi uyardığı öte alemdeki cehennemi inkar etmeden yapmalıyız.

Hem mental olan zihnî ve hem de gerçek cehennemden kurtulmuş olmak niyazıyla iyi haftalar diliyorum.

Ya Selam!