Kur’an okuma yarışmasına dair

Bu Ramazan devlet televizyonu, TRT-1 kanalında yeni bir program başlattı malumunuz:

Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması…

İlk bakışta inanan insanları cezbedecek, Kur’an aşıklarını mutlu edecek bir program olarak değerlendirilebilir.

Böyle bir program, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okumaya, dinlemeye hatta öğrenmeye, hıfz etmeye teşvik olarak görülebilir.

Ancak yayın formatı itibari ile baktığımız zaman iş biraz değişiyor.

Daha önce çeşitli versiyonlarıyla ekranlarda izlediğimiz şarkı yarışmalarının formatlarından pek farkı yok.

O yüzden, sosyal medyada haşa, “O Ses İmamlar” yakıştırması yapanlar varmış…

Yarışmacıları değerlendiren ve 100 üzerinden not veren normal günlerde 3, final gecelerinde 4 kişilik bir jüri, ellerindeki butonlara basarak yarışmacılar hakkında not kullanan seyirciler, bir yarışma sunucusu, yarışmacıları ortama hazırlayan, kâh türküler, kâh ilahiler söyleyerek, ara sıra şaklabanlıklar yaparak heyecan yatıştırmaya, moral vermeye çalışan bir başka sunucu ve kurbanlık koyun gibi süslenmiş yarışmacılar…

Ses, ışık ve görsel efektlerle yarışmacıyı ve izleyiciyi eğlence havasına sokan bir sunum.

Yani salondaki atmosfer, tam eğlence programına uygun.

Alkışlar da cabası…

Gerçi, Kur’an tilaveti sırasında alkış yok.

Varsa da izleyiciye yansıtılmıyor.

Ama iş yarışma atmosferine girince, özellikle yarışmacılarla ilgili değerlendirmeler yapılırken ve yarışmacıların notları ve dereceleri açıklanırken salonda alkış yükseliveriyor.

Hatta yarışmacılar takdim edilirken seyirci alkışa davet ediliyor.

Dolayısıyla huşû ile Kur’an tilâveti izlemek isterken bir anda kendinizi yarışmanın cazibesine kaptırıp bir eğlence ortamına kayıveriyorsunuz.

Yarışmanın jürilerinin liyakatlerine diyeceğim yok.

Özellikle değerlendirmelerde talim, tecvit kaidelerinin dikkate alınması, harflerin mahreçlerine ve vurguların doğru yapılmasına özen gösterilmesi, medlerin hakkının verilmesi, secavendlere riayet ederek duruşların doğru yerlerde yapılması, tekrarlarda mananın gözetilmesi, kelimelerin hakkıyla kullanılması, ses hareketlerinde kelimeyi bölecek, yapısını bozacak veya manasını değiştirecek bir icradan kaçınılması ile ilgili tespit ve ikazları takdir etmemek mümkün değil.

Bunun, izleyiciler açısından öğretici bir yanının olduğu da söylenebilir.

Nihayetinde program Kur’an tilaveti ile ilgili olunca ses ve makam bilgisi ve icrası, makamlar arasındaki geçişler de değerlendirmelere yansıyor tabii…

Özellikle seyircilerin tercihlerinde bu boyut daha fazla öne çıkıyor.

Jüri üyelerinden 29 Mayıs Üniversitesi hocalarından bestekâr, hafız Dr. Mehmet Ali Sarı’nın son zamanlarda Kur’an tilâvetlerinde öne çıkan Kahire ekolüne karşılık unutulmaya yüz tutan İstanbul tarzını öne çıkaran yaklaşımını takdirle karşıladığımızı belirtmeden geçemeyiz.

Ama tüm bu olumlu yönler, Kur’an-ı Kerim tilavetinin bir eğlence mekânını andıran stüdyoda, bir eğlence programı havasında sunulması gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Faydalar, özdeki yanlışı izaleye yetmiyor.

Dolayısıyla ekran karşısında bir türlü Kur’an-ı Kerim dinlemenin manevi zevkine eremiyor, o ruhani havayı yakalayamıyorsunuz.

Huşû yok…

Belki manevi havayı yakalayamamak bizim kendi eksikliğimizden kaynaklanıyor olabilir.

Kabul…

Ama herhalde “Kur’an, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” diyen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i de manevi eksiklikle itham edecek değilsinizdir sanırım.

Sayın Görmez’in de belirttiği gibi “Kur’an bir hayat kitabıdır; hem de en müstakim yola, en sağlam yola sizi götürmek için nazil olmuş bir kitap.”

Eğlence programına alet edilemeyecek kadar yüce bir kitap…