E.Ş’ğın, Türkiye'yi şikayeti..

E.Ş’ğin İngiliz The Guardian'da, “Türkiye uzaklaşsa bile Batı, halkın direnmesine yardım etmeli” başlıklı bir yazı kaleme aldığını biliyorsunuz.

Bu konuya müdahil olmak istemezdim ama hiç konuşmasan bu sefer “niye?” diye soruyor okur... Yazar olmanın dayanılmaz hafifliği...

Neyse bu meşhur E.Ş’ğin İngiliz The Guardian'da yazdıkları şöyleymiş:

“Biz eskiden Dallas izlerdik.” , “TRT artık western filmleri yayınlamıyor.” “Dini okullar arttı.” (İmam Hatipleri kasdediyor)

“Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan ve Osman Kavala suçsuz yere hapiste.” (Alenen terör seviciliği...)

“Batı halkın direnmesine yardım etmeli.” (Türkiye’yi haçlılara şikayet)

Olabilir, cibilliyeti müsaittir, E.Ş’tır şikayet eder, her haltı da yiyebilir...

Ya bunca zamandır E.Ş’ği yalayıp duranlara, gazetelerini bu E.Ş’ğe peşkeş çekenlere ne demeli?

* * *

Muhterem edebiyatçı hocamız Ayla Agabegüm hanımefendi şöyle diyor:

“Basınımız uykudan uyanmış... Elif Şafak aleyhinde konuşmaya başladılar... Onlara “daha önceleri neredeydiniz “ diye sormalıyız.

Yıllarca Türkleri, tasavvufu hafife alan, hattâ aşağılayan yazılar, romanlar yazarken sırça köşklerinizde, yazılanları okuyor ve susuyordunuz.

Belki de övgü yazıları yazıyordunuz. Şimdi nasıl uyandınız, kızmaya başladınız? Atı alan Usküdar'ı geçti... Yaşadığımız günleri objektif olarak değerlendirmedikçe daha çok Elif Şafaklar gelir geçer.

Önce onu değil kendimizi eleştirelim...

Bir daha uyumamak üzre uyanalım ve yaşadığımız devrin analizini doğru yapalım. Bendeniz yazarı tanımlarken “yazar kalemini alıp yazmağa başladığında “ben kalemimi Hak yolunda kullanacağım” diye yemin etmesi gerek..” demiştim. Yazar kalemini zamanında, korkusuzca, hak yolunda kullanmazsa, zararını millet görür.

15 Temmuzu objektif olarak tahlil edersek, gaflette olan yazarları, fikir adamlarını, siyasileri, dini konularda incelemelerini yapmayan diyanet mensuplarını görürüz. (......) Moda olanın peşinden gitme hastalığından kurtulmamız gerek...”

Hocamızdan Allah razı olsun, yükümü hafifletti. Rotamız aynı, dâvamız bir, birkaç kelimemizin lafzı farklı ise, ruhundaki mánâ farklı olacak değil...

* * *

Euagoras'ın oglu Lindoslu Kleobulos der ki, “Şarap içerken köleni dövme, yoksa seni sarhoş sanarlar..”

Bendeniz de (mánâ muhteviyatı farklı ama) şöyle dedim: “Sarhoşken, kafan yerinde değilken yazma... Yoksa seni budala olarak ünlerler..”

Pekâlâ kime bu lafımız? Peşinen söyleyim, yalnızca Habertürk’ten Elif Şafak’a değil... Hattâ ondan ziyade E.Ş’ğa saldıranlara öncelikle...

Bu malûm E.Ş’ğe, biri; kapatılan Radikal’in eski Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can'ın eşi olduğundan “FETÖ’nün biseksüel gelini” diye sövüyor, öteki “Sen bu zekâyla Nobel alamazsın” falan diye çemkiriyor...

YeniAkit yazarı bayan ise, “Elif Şafak, edebiyatın Serdar Ortaç’ıdır.’ Bu yönüyle bir tür Popcorn edebiyat veya fast food edebiyat akımının öncüsü sayılabilir. (......) Edebiyatın yüz karası, ‘intihal’ ayıbını zimmetine geçirip bir de pişkin pişkin piyasaya süren E.Ş’tır” demiş.

Maalesef edebiyattan kendisi de sınıfta kalmış.. Zira bir eylem oan İntihal fikir hırsızlığıdır, o yüzden intihal değil çalınan zimmete geçer. REB

“Ah bu yandaş medya” demeyin. Yandaşlığın bile raconu var. Sosyal medya gençlerinin pek beğendiği bir laf var bunlara uygun: “Bunu ne düşündün de yazdın?” CUMANIZ MÜBAREK OLSUN.