Erzincan Başsavcısı

On sene önceydi. Erzincan'da muhatap olduğum tek savcı basın savcısıydı.

Adliye koridorlarında duruşma saatini bekleyenler, elleri kelepçeli sanıklar, bağıran mübaşirin saydığı isimler beni bir gazeteci olarak ilgilendirse de kendimi onların yerine koyup bir gün onlar gibi olabileceğimi aklıma getirmiyordum.

Ama 2009 senesine yaklaşıldığında Başsavcı İlhan Cihaner'in adının şehirde yavaş yavaş duyulmaya başlaması adliyenin bir başka yüzünü göreceğimin habercisiydi.

Bir sabah savcının operasyonuyla uyandık. Cihaner, İsmail Ağa Cemaati diye adlandırılan tarikat mensuplarına yönelik soruşturmada gözaltı aşamasına gelmişti.

Ev aramalarına uzaktan şahit oldum.

Tarikatın Süpyan Mektebi diye adlandırdığı okula giden küçük çocukların dışarıda jandarmanın eşliğinde soğukta tir tir titrediğini gördüm.

İçlerinde annem de var, kadınlar göz altına alındı. Annem sevap olsun diye o okulda yemek pişiriyordu. Tek suçu buydu.

Kadıncağız o sürecin sonunda göğüs kanseri olarak evine döndü.

Bir kadının da çocuğunu düşürdüğünü duydum.

Dönemim rüzgârıyla Ergenekon adlı örgütün varlığını ve eylemlerini kabul etmem beklenirken ben bunu hiçbir zaman kabul etmedim. İlhan Cihaner'le böyle bir ortak noktamız olmasına rağmen beni hiçbir zaman dinlemedi. Gücümün yettiğince tartıştım. Sesimi dahi yükselttim: “Yanlış yapıyorsun” dedim.

Seneler sonra Ankara'da bana diyebildi ki: “Sen haklıydın.”

Çünkü Cihaner, Milli Eğitim nizamına uymayan bir eğitim öğretim şekline yasa gereği müdahale ediyordu ama durumdan vazife çıkartacak kimseler vardı. Belki de vazife çıkartmaktan öte bir şeyler vardı. O dönem Cihaner'in yaptırdığı dinlemelerde İsmail Ağacılar dinlendiği halde bazı konuşmaların Fetullahçı yapıyla ilgili olduğu söylendi. Demek ki Fetullahçı yapı klasik taktiğini uygulayarak İsmail Ağa'nın da içine sızmıştı.

İşte bu yüzden Erzincan başka bir savcıyla tanıştı. Erzurum'dan gelen Özel Yetkili Savcı Osman Şanal.

Şanal bildiğiniz üzere Cihaner'i tutuklayıp Erzurum'a götürmek için gelmişti.

Gazetecilerin adliyenin son katına çıkmaları yasak. Şanal, Cihaner'in odasının bulunduğu son kattaki makam odasını aratıyordu. Bir alt katta bekletilen gazeteciler, adliye çalışanları yukarıda neler olduğunun merakı içerisindeydi.

Çok geçmeden Cihaner'in gözaltına alındığı görüldü.

Osman Şanal bildiğiniz o görüntülerde Başsavcıyı kelepçeletip götürürken insanlar diyordu ki “Analar neler doğurmuş.”

Şanal'ın makam aracı olarak en az yirmi yıllık Doğan marka bir araç kullanması da halkın nazarında ona ayrı bir kahramanlık katıyordu.

Osman Şanal'ı Erzincan'da en son ellerinde dolu market poşetleriyle Kemal isimli gazetecinin yanına geldiği haliyle hatırlıyorum.

Cihaner başsavcılıktan düz savcılığa, oradan da sanıklığa varan bir süreç yaşarken mesai arkadaşları terfiler alarak yollarına devam etti.

Ağır Ceza reisi Mustafa Sarıgedik konumunu hep korudu.

O tutuklanırken yanında bulunan Başsavcı yardımcısı Hasan Can, Cihaner'den sonra yeni görev yerine başsavcı olarak gitti.

İntiharı hâlâ şüpheli bulunan Erzincan Üniversitesi rektörü Erdoğan Büyükkasap'ın soruşturmasına bakan Faruk Büyükkaramuklu Adıyaman'a başsavcı oldu.

Hakim Cuma Afşar Özel Yetkili Mahkemeye atandı..

Ama gün oldu Cihaner'in Erzincan Adliyesindeyken hakim ve savcı arkadaşlarının çok önemli bir kısmı Fetö/Pdy kapsamında meslekten ihraç edildi.

Mustafa Sarıgedik ve eşi Asliye Ceza Hakimesi Yasemin Sarıgedik, Hasan Can ve Ağır Ceza üyesi eşi Nalan Can, Faruk Büyükkaramuklu, eşi hakim Esra Dürdane Büyükkaramuklu, hakim Cuma Afşar ve İliç'de olmasına rağmen siyah çipiyle Erzincan'a her gün gidip gelen savcı Bayram Bozkurt..

Cihaner diyebilir ki, “beni mesai arkadaşlarımın parmaklarındaki pırıl pırıl parlayan altın yüzükleri aldattı, hakime hanımların gayet çağdaş görünümleri”..