Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bağırsan sesinin duyulacağı adaları Lozan’da kaybettik” şeklindeki sözleri yıllardır tartışılan Ege adaları konusunu yeniden gündeme taşıdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bağırsan sesinin duyulacağı adaları Lozan’da kaybettik” şeklindeki sözleri yıllardır tartışılan Ege adaları konusunu yeniden gündeme taşıdı.

Ekonomik olarak Yunanistan’dan çok Türkiye ile ilişkili olan, burnumuzun dibindeki bu adaları nasıl kaybettik?

Ege adaları yaklaşık 400 yıl Osmanlı Egemenliğinde kalmıştı. Bugün 12 ada diye tabir edilen Menteşe adalarının özerk bir yönetimi vardı. Sayı olarak 12 ada değil bunlar. Osmanlı’nın bu Adaların yönetim şekli için uyguladığı sistem dolayısıyla böyle anılıyor. Demokratik bir yönetim şekli. Adalardaki her on hane birer temsilci seçiyor, bu temsilciler de kendi aralarından 12 temsilci seçiyorlardı. Osmanlı, gayrimüslim ve Müslümanların ortak yaşadıkları bu adalarda düzeni böyle sağlamıştı. Kendi içinde özerk bir yapı vardı.

Rodos ve 12 adaları Trablusgarp savaşı sonrasında fiilen kaybettik. Uşi anlaşması ile buraların hakimiyetini geçici olarak İtalyanlara bıraktık. Aslında payitahttan bin 600 km. uzaktaki bu bölgede çıkan savaşta Osmanlı ordusu İtalyanlara karşı önemli bir direnç göstermişti. Binbaşı rütbesindeki Gazi Mustafa Kemal’in de aralarında bulunduğu Türk subayları yerel halkı organize etmiş, İtalyanlara karşı önemli başarılar da elde edilmişti. Ama bu sırada patlak veren Balkan savaşı sebebiyle güçlerini dağıtmamak için Osmanlı Devleti daha fazla direnememiş ve Uşi anlaşması imzalanmıştı. Adalar, Yunan işgalini önlemek amacıyla geçici olarak İtalyanlara bırakılmıştı. Ancak Lozan’da geri almaya muvaffak olamadık. Rodos ve 12 adadaki İtalyan hakimiyeti tescil edildi.

***

Uşi anlaşmasındaki öngörü tahakkuk etti ve Balkan Savaşından sonra Yunanlılar diğer adaları işgal ettiler. Önce Limni’yi, sonra Gökçeada, Taşoz, Bozbaba, Semadirek, İpsara, Bozcaada, Ahikerya, Midilli, Sakız ve Sisam’ı.

Lozan’da bu adaların geri alınması için mücadele edilmediğini söylemek haksızlık olur.

Adalar konusunda epey çaba sarf edildi. Lozan’da İngiltere ve galip devletler Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşının mağlubu ülke olarak görüyor ve Sevr’in hükümlerini dayatmaya kalkıyorlardı. Oysa Türkiye Milli Mücadele’den zaferle çıkmış bir ülke olarak masadaydı. Bu durum, özellikle Yunanistan ile ilgili meselelerde elimizi güçlendiriyordu. Savaş tazminatı istiyorduk. Dedeağaç karşılığında tazminattan vazgeçtik. Belki tazminat karşılığı Yunan işgali altındaki adalar ve Müslümanların ağırlıklı olduğu Batı Trakya da kurtarılabilir, en azından buralarda özerk yönetim sağlanabilirdi.

Olmadı. Curson’un önerisi kabul gördü Gökçeada ve Bozcaada dışındaki adalar Yunanistan’da kaldı. Çok mücadele verilmesine rağmen Limni ve Semadirek’in de bunlara ilave edilmesine izin vermediler. Anlaşmaya göre adalar silahtan arındırılacak ve asker bulundurulamayacaktı.

***

Rodos ve 12 Adalar ise Lozan’la değil, 10 Şubat 1947’de imzalanan Paris Antlaşmasıyla Yunanistan’a geçti.

İkinci dünya savaşının ardından…

Müzakerelerde Türkiye temsil edilmemişti.

Davet alınıp alınmadığı tartışmaları bir yana bu kadar hayati bir konuda davet alınmasa bile Türkiye mutlaka o konferansta temsil edilmeliydi. Her ne kadar savaşın sonlarında safımızı belirlemiş olsak da, kağıt üstünde de olsa galip ülkeler safındaydık çünkü. Ancak savaşın başlangıcındaki Alman yanlısı tutumunu oluşturduğu bilinçaltındaki mahcubiyet duygusu basiret bağlanmasına yol açmıştı.

***

Hem Lozan, hem Paris antlaşmaları adaların silahsızlandırılmasını öngörüyor.

Fiili durum öyle mi?

Bu antlaşmaları ihlal eden biri varsa o da Yunanistan.

Ayrıca antlaşmada belirtilen ihtilaflı adalarda da Yunan işgali söz konusu.

1996’da iki ülkeyi savaşla burun buruna getiren Kardak krizini hatırlayalım.

Gerçi Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin Ege’deki bazı ada ve adacıklardaki hükümranlık hakkını Yunanistan’a devrettiği yönündeki iddiaları yalanladı ama Yunanistan’ın özellikle ihtilaflı adalardaki tahakkümü malum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ege adaları ile ilgili sözleri boşa söylenmiş sözler değildir.

Yeni bir diplomatik atağa hazır olun.