Davutoğlu’nun mesajları

Konyalı işadamları her yıl bir iftar programı tebrik ederek siyasetçileri, işadamlarını ve bürokratları buluşturur.

Programın adı “Birlikte Konya’yız”…

Gelenekselleşen iftar programının on ikincisi önceki gün Konya’da yapıldı.

Önceleri bürokratlara yönelik program Ankara’da olurdu.

Bu kez, Ankara’daki Konyalı bürokratlar Konya’ya gidip geldiler iftar için.

Hızlı tren özel sefer yaptı.

İftar programının onur konuğu önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu’ydu.

Bazı Afrika Ülkelerinin büyükelçileri de iftar programında hazır bulundular.

Yaklaşık 250 dolayında bürokrat katılmıştı iftara.

Önceden katılacağı bildirilmesine rağmen Başbakan Yardımcısı Lütfi Evran gelememişti.

Konya milletvekillerinin çoğu iftarda yoktu.

Üst düzey bürokratların önemli bölümü de…

Oysa Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde özellikle üst düzey bürokrat ve siyasetçi bakımından büyük katılımların olduğu hatırlandığında vefa ve ikbal ikileminin iştirakte etkili olduğu söylenebilir.

Konya Milletvekillerinden bir tek Uğur Kaleli vardı sanırım. Gözümden kaçan varsa kusuruma bakmasın.

Konya Valisi Yakup Canbolat, Konya Büyükşehir Başkanı Tahir Akyürek, AK Parti Konya İl Başkanı Musa Arat oradaydılar.

Ev sahipleri MÜSİAD Konya Şube Başkanı Ömer Faruk Okka, Konya Sanayi Odası Başkanı Memiş Kütükcü, Konya Ticaret Borsası Başkanı Hüseyin Çevik, Konya Ticaret Odası Başkanı Selçuk Öztürk, Konya Serbest Muhasebeciler Odası Başkanı Seyit Faruk Özselek, konukları girişte karşıladılar.

Önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu, iftar programında dikkat çekici bir konuşma yaptı.

Konya’nın diğer şehirlerden ayrı olarak öne çıkmasının ve Selçuklulara başkentlik yapmasının sebeplerini anlatırken, Hazreti Mevlana, Sadrettin Konevi, Şemsi Tebrizi gibi alimlerin bu topraklarda bulunmasına dikkat çeken Davutoğlu, aynı şekilde Alaattin Keykubat ile ahlaki temellere dayalı yeni bir devlet anlayışının ortaya çıktığını belirtti. Üçüncü olarak ahlakın gerçek anlamda tecessüm ettiği Ahi Evran’la birlikte yeni bir tüccar geleneğinin ortaya çıktığını belirten Davutoğlu, ahlaki temellere dayanması gereken bu üç prototipin bir devletin bekası için gerekli olduğunu belirtti.

Bugün bu üç prototipin karşısında 3 sahte prototipin çıkarıldığını belirten Davutoğlu Hocaefendi görünümü altındaki bir kişinin liderliğindeki hain bir çetenin teşebbüsüyle Türkiye’nin bir suikasta maruz bırakıldığını belirtti. Bu çeteye karşı mücadelenin gerekliliğine işaret eden Davutoğlu, bu yapılırken herkesi FETÖ üyesi gibi gösteren bir yaklaşımdan da kaçınılması gerektiğini vurguladı.

FETÖ’nün darbe girişimini haçlılardan sonra Moğolların Anadolu’ya saldırmasına benzeten Davutoğlu, “Bu yozlaşma, bu sapma, bu ihanet örneklerini göz önünde bulundurarak sahip olduğumuz güç ne olursa olsun, ister ilmi, ister ticari ve ekonomik güç, isterse siyasi güç, önce o gücü nefsimizde terbiye edip ahlak temelinde zırhla kuşatarak, millete bir merhem olarak sunacağız” dedi.

Davutoğlu’nun şu sözleri de dikkat çekiciydi:

“Hiçbir adaletsizliğe, hiçbir yanlışa, hiçbir kayırmaya kapılmadan, bürokraside ehliyeti liyakati esas alacağız. Bir bürokratın nerede doğduğu, hangi aileden geldiği, hangi topluluğa ait olduğu, hangi vakıf, hangi dernek mensubu olduğu değil, sadece ve sadece ehliyeti ve liyakati konuşulduğu sürece devlet ayakta durur. O benim yakınım, bu benim akrabam, şu benim ilerde işime yarar diye bürokrasiyi başka kriterlerde inşa ederseniz, devlet ayakta kalamaz.”

Dış politikaya da değinen Davutoğlu, ABD sisteminin ve AB’nin geleceğinin tartışılmaya başlandığına dikkat çekerken “Son olarak Katar krizinde ortaya çıktığı gibi her an birbiriyle çatışmaya hazır gibi görünen Sünni-Şii ayrımından sonra Katar'da, körfezde yaşanan ayrışmalarla daha da atomize edilmiş bir İslam dünyası; bunun merkezinde bir sene önce hain bir çetenin teşebbüsüyle suikasta maruz bırakılmak istenen bu aziz ülke” değerlendirmesini yaparken iç içe geçmiş bir krizler halkası içinde bulunduğumuzu söyledi.

Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra uzun süre sessiz kalan Ahmet Davutoğlu’nun bir iftar programı vesilesi ile ifade ettiği görüşlerle kime ne mesaj vermek istediğinden çok bu tespitlerin yerinde olup olmadığı üzerinde düşünmek daha gerçekçi olur sanırım.