Biraz neyzen

Dert bini aşınca;“inceldiği yerden kopsun” demek geliyor insanın içinden. Şöyle dönüp bakıyorum da yaşananlara. Bir hay huy, bir hengâme… Eyvah ki eyvah! Ne getirdik dünden ne götürüyoruz yarına, yarınlara? Düşünmek akla ziyan; en iyisi düşünmemek daha da iyisi dondurmak ya da doldurmak dertleri bir siyah çuvala. Sonra da bağlamak ağzını sıkı sıkıya…

Şimdi suçlayacaksınız beni gerçeklerle yüzleşmekten kaçıyor diye. Gerçek mi dedin? Gerçek, şimdilerde değişiyor insandan insana! Çıkara göre gerçek, çıkına göre gerçek, mevkie ve makama göre gerçek… Öyle ya herkes kendine göre bir doğru tutturmuş gidiyor benim doğrum en doğru diye. Karamsar bakmayayım diyorum olanlara ve olaylara; ama elde değil.

Ancak bugün bir tebessüm içirmek için dudaklara kararlıyım. Tebessüm dedim de aklıma Neyzen düştü. Ne demişti üstat:” Kimi dertten içermiş, kimi neşeden; ben şişeden içiyorum.” Biliyorsunuz Neyzen ile şişe ayrılmaz ikiz. Bir olmuşlar ömür boyu diyeceğim; diyemiyorum bu kural sadece Neyzen için geçerli. İkizlerden biri olan şişe hala kendisine yeni kurbanlar arama ile meşgul. Bak yine yoruma başladın diyeceksiniz. Tamam, tamam! Sadece Neyzen’i anlatacağım; yorum katmadan.

Neyzen Tevfik’in de hazır bulunduğu bir konferansta Yeşilaycı bir profesör, "içkinin zararları" konulu bir konferans veriyormuş. Konuşmasının bir yerinde dinleyicilere sormuş: “İki kovadan birine rakı diğerine su doldurup bunları bir eşeğin önüne koysak, eşek hangisinden içer acaba?” Dinleyiciler hep bir ağızdan: “Suyu” demişler. Profesör taşı gediğine koymak için; “peki, neden suyu içer” demiş. Neyzen Tevfik hemen atılmış oturduğu yerden: " Neden olacak eşekliğinden”

Neyzen Tevfik, Aksaray'da bir ev kiralar. Yeni taşındığı sıralar, geceleri meyhaneden dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir. Bir gece, karşısına çıkan bekçiye: “Bekçi baba, Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor. Sen evini biliyor musun?” diye sorar. Bekçi, tanır Neyzen’i: “Neyzen Tevfik sensin ama beyim!” der. Neyzen: “Ben sana kimim diye sormadım, Neyzen Tevfik'in evini sordum...”

Devir, İkinci Meşrutiyet dönemi… Nazırlığa(bakanlık) getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlamış. Nazırla karşılaştıklarında, Neyzen:”Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.”,deyince. Bozulan Nazır: “Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?”, der demesine de Neyzen’de cevap hazır: “İşte ben de onun için benzetiyorum ya. Fasulye de sırığa sarılarak yükselir.”

...

Merak bu ya sorarlar arkadaşları bir gün Neyzen’e: “Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?” Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemidir. Neyzen: "Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım".,der.

Neyzen Tevfik'e doktor içkiyi yasak eder. Peyami Safa, Neyzen’i ziyarete gittiğinde odanın bir köşesinde bir şarap fıçısı görür. Biraz da kızarak sorar: “Bu ne bre üstat? Hani sen artık içmeyecektin?” Neyzen: “Ne yaparsın, oğul, içmezsem kuvvetten düşüyorum.”,der. Peyami Safa anlayamaz ilk anda: “Peki, içkinin faydası oluyor mu?” “Ne diyorsun olmaz olur mu evlat? Mesela bu fıçı buraya ilk geldiği zaman yerinden kımıldatamıyordum, şimdi tek elimle dahi kaldırabiliyorum.”

Neyzen Tevfik, gece meyhaneden cıkmış evine dönerken, dar bir sokakta hiç sevmediği bir başka sarhoşla karşılaşır: Sokak dar birinin mutlaka yol vermesi gerekmektedir. Neyzen inat, adam, Neyzen’den de inat. Adam: “Ben senin gibi ciğeri beş para etmez herife yol vermem!” der. Neyzen hemen geri çekilir, yolu açar; adama: “Buyur! Ben veririm.”, der.

Biliyorsunuz Neyzen Tevfik aynı zamanda bir şairdir. Gerçi onun şair olarak kabul etmeyenler de vardır ya, her neyse biz onun bir şiiri ile noktalayalım bu günkü yazımızı:

“Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye, kavuk sallamayınca,
Külsi-i liyakat p…venk, p.şt olanındır!”