Arşivimi düzenlerken bir köşe yazım ilişti gözüme… Tarihine baktım,16 Nisan 2015 Diyarbakır’da kaleme almışım. Başlık:  “YETER ARTIK İNİN SIRTIMIZDAN!” Çok değil 5 yıl önce 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü yaşamadığımız...

Arşivimi düzenlerken bir köşe yazım ilişti gözüme… Tarihine baktım,16 Nisan 2015 Diyarbakır'da kaleme almışım. Başlık: 'YETER ARTIK İNİN SIRTIMIZDAN!' Çok değil 5 yıl önce 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü yaşamadığımız, partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilmediğimiz, sayıları 4 milyonu aşan Suriyeliyi beslemek zorunda olmadığımız, yerli milli akülü araba hayali kurmadığımız, birileri para kazanacak diye Kanal İstanbul Projesi için kavgalaşmadığımız zaman diliminde bakın nelerle uğraşıyormuşuz. Nereden nereye diyerek sizlerle paylaşayım istedim.

'YETER ARTIK İNİN SIRTIMIZDAN!'

Balyoz, Sarıkız, Ayışığı Yakamoz, Eldiven ve bütün bunların tepesinde Ergenekon…

TV dizilerini aratmayan Tuncay Güneyli saatler…

Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yapılan aramalar, ele geçirilen dijital materyaller, darbe planları, fişlemeler ve şoke eden 10 çuval dolusu belge…

Casusluk ve fuhuş çetesi arşivleri…

Islak imza…

Ardından günlükler…

Olmadı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast girişimi vaveylası…

Girilen kozmik oda, deşifre edilen muhtemel bir harp ve işgal halinde ülke genelinde alınacak önlemleri gösteren planlar…

Ve gömülü mermiler, mühimmatlar, bomba ve lav silahları…

Yahu ordu ihtilal yapacak olsa mermiyi niye gömsün? Hadi gömdü diyelim; o mermiyi atacak silah olmaz mı yanında? Biri işaret ediyor; 'aha buraya gömdüler!' yer kazıcıları; televizyon kameraları… İşte, poşet dolusu mermi, yanı başında önceki kazıda da çıkan kullanılmış bir lav silahı.

Bakın, o zamanlarının bir gazete haberi:

'Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan eski Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin'in evinde bulunan bir kroki üzerine Ankara Gölbaşı'ndaki bir arazide başlatılan kazıda bulunan poşet içerisinde çok sayıda silah, mühimmat, bomba ve lav silahı çıktı.' Vay be! Seni gidi terörün ve teröristin korkulu rüyası Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin… Seni gidi Ergenekoncu… Seni gidi örgüt elemanı…

Sonra torbalar dolusu belgeler, tutanaklar, sabahın erken saatinde bilmem kaç mekana birden yapılan gece yarısı baskınları… Ordunun kurmaylarını tutuklamalar…

Ve davalar… Davaların savcıları… Gizli tanıklar, kapalı oturumlar, karanlık tutumlar…

Hazırlık safhasını hesaba katmazsak 2007'den 2014 yılına kadar tam yedi yıl…

Bu millet ıslak imzanın ne olduğunu bu davalarla öğrendi.

Neymiş efendim ordu Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümeti devirecekmiş…

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesinde oluşturulan salonda görülen duruşmalar… Bir yerlerde hazırlanan veya hazırlatılan iddianameler… Suç? Hükümeti devirmeye teşebbüs düşüncesi…

Ve bir bölümü yedi yıl süren teşebbüs düşüncesini yargılama davaları… Ardından verilen kararlar: Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis. Bir ömür boyu yetmez efendim. 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis… Az gelir ayrıca 99 yıl 1 ay hapis… Düşünün bir Genelkurmay Başkanı, silahlı örgüt kurmaktan yargılandı ve müebbet hapse mahkûm oldu. Yahu adam Türk Silahlı Kuvvetlerinin başı…

Örgüt kurmuş! Örgütü ne ola ki? Sözün bittiği yer.

Takvim yaprakları 17 Aralık 2014'ü gösteriyor. Yolsuzluk Soruşturmalarının ayyuka çıktığı üç bakanın art arda istifa ettiği bir başka dönemi yaşıyor Türkiye… O da ne?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Star Gazetesi'nde "Ellerinde Mur Mu Var, Topuz Mu" başlıklı bir yazı kaleme alıyor ve isim vermeden Gülen cemaatine yüklenerek orduya kumpas kurulduğunu iddia ediyor. Akdoğan, yazısında "Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mubah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini iyi bilir" diyor.

Vay be! Demek orduya kumpas kurulmuş!

Demek 2007 ila 2014 yılları arası tam yedi yıl süren bütün o belgelerin, koca koca mahkemelerin, yakası kalkık cübbelilerinin, 'bu davanın savcısı benim' diye efelenenlerin tek amacı Türk ordusunu yıpratmak; itibarsızlaştırmak, saygınlığını, caydırıcılığını yok etmekmiş ha! Demek onca itham koskoca bir yalanmış, iftiraymış, karalamaymış! Bütün olanlar bir tezgahmış, bir kumpasmış ha!

Peki, neydi bütün yaşananlar:

Komedi miydi, dram mı, trajedi mi?

Emir miydi, korku mu, akıl tutulması mı?

Aymazlık mı diyelim adına… Gaflet mi, ihanet mi?

Yoksa malı götürmeye zaman ve zemin hazırlığı mıydı bütün bu olanlar?

Peki, bu yedi koca yılda bütün bunlar yaşanırken ülkeyi kim yönetmişti?

Ya 17 -25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu yapılmasaydı?

Ey kendini akıllı sanıp da bu milletin aklıyla alay edenler!

Ey kendini bulunmaz Hint kumaşı görüp de bu milletin sağduyusunu hiçe sayanlar!

Sizin unuttuğunuz bir şeyler yok mu dersiniz?

Sizin de yüzünüzün kızaracağı bir zaman dilimini Yüce Allah'ım bu millete yaşatacaktı elbet!

İşte o günler yakın. Sıra aklıyla alay edilen güzel vatandaşımda! İnandığını sonuna kadar destekleyen ancak aldatıldığını, aklıyla alay edildiğini idrak ettiği vakit kendisini aldatanları affetmeyen vatandaşımda…

Bütün bu yaşananlardan sonra ne kadar etkili, albenili, renkli, süslü, müzikli, fizikli reklam yaparsanız yapın, ne kadar süslü cümlelerle vatandaşı kandırmaya çalışırsanız çalışın artık mızrağı çuvala sığdıramazsınız.

Vatandaş, 'Yeter artık inin sırtımızdan…', diyor.

Siz hala duymuyorsanız o sizin pişkinliğiniz.

Hadi Önal/16 Nisan 2015/Diyarbakır