Tarihin her döneminde siyah renkli olarak yaratılmış zenciler köle pazarının en önemli metaları olmuş çeşitli zulümlere maruz kalmışlardır. Elbette ki, sadece zenciler değil...

Tarihin her döneminde siyah renkli olarak yaratılmış zenciler köle pazarının en önemli metaları olmuş çeşitli zulümlere maruz kalmışlardır.

Elbette ki, sadece zenciler değil; ancak, zenciler tenlerinin siyah olması hasebiyle daha fazla aşağılanmıştır.

Kimilerine göre dünyanın en demokratik ülkesi olan Amerika'da hangi muamelelerle karşılaştıkları tarihin saklayamayacağı gerçeklerdir.

Köleliğin kalkmasıyla bazı hakları kazanmış olsalar da zencilere beyazlarla aynı bölgelerde değil, kendilerine ayrılan bölgelerde yaşama koşulu getirilmiştir.

Sağlık, eğitim, iş ve toplu taşıma araçlarının kullanımı konusunda bile ayrımcılığa uğrayan zenci Amerikalılar, genellikle ya hiç hizmet alamamış ya da çok kötü koşullarda en kalitesiz hizmetleri almışlardır.

Beyazlar için tehlikeli olan işlerde zenciler çalıştırılmış en kanlı savaşlara en önde sürülmüşlerdir.

Bugün ABD ve Fransa için zenciler potansiyel bir güç olduğu için zencilere karşı pervasızca davranışlardan kaçınmak durumundadırlar.

Bu konuya fazla girmeyeceğim, isteyen zencilerin hangi zor süreçlerden geçtiğini azıcık araştırmayla öğrenebilirler.

Konumuza dönersek; güzel dinimiz İslam'da ırkçılık kesinlikle yasaklanmıştır. Bu hususu iki ana eksen üzerinde değerlendirmeliyiz.

1-Tüm insanların eşitliği,

2-Müslümanların kardeşliği,

Allah(cc), 'Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır.' (Hucurat 13) Buyuruyor.

Tüm insanlar renkleri, dilleri ayrı bile olsa hepsinin atası Adem(as)'dır. İnanan inanır inanmayan inanmaz, elhamdülillah biz inanıyoruz.

İnsan olma bağlamında her insanın hakkı İslam'da korunur; dili, dini, rengi, ırkı, sosyal konumu ne olursa hiç kimse ayrımcılığa tabi tutulamaz.

Dünya hayatında elimizde olmadan yaratılıştan sahip olduğumuz farklılıklar bir kişiyi başka insanlardan üstün kılamaz.

Bunların çoğunun ölümden sonra hiçbir kıymetinin olmadığını herkes görecek. Dünyada çok zengin çok kudretli çok yakışıklı olmanın öbür dünyada hiçbir geçerliliği olmadığı gibi sahip olunan bu artıların hesabı da sorulacaktır.

Çok zengin olan malının, yüksek makam sahibi olan makamda iken yaptıklarının hesabını verecek. İnsanların çoğu da keşke zengin keşke makam sahibi olmasaydım diyecek!

Allah(cc)'ımızın 'üstün olan takvada ileri olandır' buyruğu üzere takva sahibi olmanın gayreti içerisinde olmalıyız.

Takva sahibi olmak için Müslüman olmak şarttır. Müslüman olan kimse hiçbir şart altında ırkını dininin üstünde tutamaz.

Çünkü, Müslümanlar dili, ırkı, rengi, sosyal statüsü ne olursa olsun tek millettir. Bütün Müslümanlar kardeştir.

Ayrıca, bir Müslümanın ırkı, rengi ne olursa olsun Müslüman olmayan tüm insanlardan üstündür. Bir Müslümanı bir kafirden aşağı göremeyiz; velev ki, o kafirin insanlığın hizmetine sunulmuş bir buluşu olsun!

Adaletin tesisi gibi durumlarda Müslüman kafire karşı haksız ise Müslüman olması Müslümana hak doğurmaz, kafirin hakkı kafire verilir. Verilmezse bu zulümdür ve bu durum din ırkçılığına yol açar.

İslam'a göre ırkçılık cahiliye adeti olup İslam'la birlikte ırkçılık tarihin çöplüğüne gömülmüştür.

O mübarek insanları anmak, sevgi ve saygılarımızı sunmak maksadıyla aşağıdaki hepinizin bildiği hikayeyi paylaşalım.

Sahabenin büyüklerinden Peygamber Efendimiz(sav)'in müezzini Bilal-i Habeşi(ra) zenci ve bir köleydi. Yine, sahabenin büyüklerinden Ebu Zer El Gıfari(ra) ile aralarında bir meseleden dolayı tartışma oluyor.

Ebu Zer El Gıfari(ra) bir anlık kızgınlıkla Bilal-i Habeşi(ra)'a:

'Sen bu işlerden anlamazsın, ey siyah kadının oğlu!' diyerek ten rengini hedef alan incitici ve yaralayıcı bir söz söylüyor.

Bilal-i Habeşi(ra) çok müteessir oluyor ve durumu Efendimiz(sav)'e anlatıyor. Efendimiz(sav) Ebu Zer El Gıfari(ra) çağırıp soruyor. O mübarek güzel insan çok utanıyor, cevap veremiyor.

Efendimiz(sav):

'Kiminizin içinde hala cahiliye kalıntılarını görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı kınanır mı?' diye sitem ediyor.

Hatasını anlayan ve çok pişman olan büyük sahabe kendisini affettirmek için sabah erkenden yüzünü Bilal-i Habeşi(ra)'nın eşiğine koyup uzanıp Bilal-i Habeşi'nin dışarı çıkmasını bekliyor. Dışarıya çıkan Bilal-i Habeşi(ra) bu durum karşısında:

- Bu ne haldir ya Eba Zer kalk, deyince, Ebu Zer(ra):

-Ya Bilal, kesinlikle kalkmayacağım, ayaklarınla yüzüme basarsan kalkarım, karşılığını verdi.

Hz. Bilal(ra), Hz. Ebu Zer(ra)`in kalkmayacağını anlayınca onu yerden kendisi kaldırıp:

- 'Kalk kardeşim, bu yüz basılmaya değil, öpülmeye değer; ben hakkımı sana helal ettim.' deyip kucaklaşıyorlar.

Bu iki çok mübarek sahabe efendilerimiz bizlere çok büyük dersler veriyor. Onların yaşadıklarının değerlendirmesini bu minval üzerinden yapmalıyız. Çünkü, onlar bizim ışığımız, rehberimiz!

Sonuç olarak; Efendimiz(sav); hayatının her döneminde insanlar arasındaki eşitsizliğin kaldırılması için mücadele etmiş, 'ırkçılık yapan ve ırkçılık davası güden bizden değildir; ırkçılık için savaşan bizden değildir; ırkçılık üzere ölen bizden değildir."(Ebu Davut) buyurarak insanlığın kurtuluşunun yolunu göstermektedir.

Efendimiz(sav)'in Veda Hutbesi'nden;

'Ey İnsanlar!.. Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arab'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır.'