“Muhtarlık” başlığını kullansam da aslında tüm seçimlerde yaşanan tartışma, kavga ve çatışmaları kastediyorum.

Oy kullanma yaşına erişmesem de 1975 yılından sonra ülkemde yapılan seçimlerin tartışmayla, kavgayla hatta kaosla geçtiğine şahit oldum.

Sevindik, üzüldük; neyin davasıysa “dava dava” diye koşturduk, tartıştık belki de kavga ettik, en azından birilerinin kalbini kırdık!

Oysaki, ‘dava mava’ hikaye hepsi boş hatta bomboşmuş!

Bir şeyi geçte olsa öğrendim; siyaset ve siyasetçilerle dava olmayacağını.

Seçilenler makam, itibar sahibi olurken seçenlerin kırgınlık ve kavgalarını görünce toplumun çoğunun seçim sendromu yaşadığını düşünüyorum.

Bu toplumda bir sorun var bunu görüyorum da; yaşanan bu sorunlara bir türlü akıl erdiremiyorum.

Televizyon haberlerinde “Muhtarlık Meydan Savaşları” başlığı altında haberleri görünce değerlendirmemin abartılı olmadığını düşünüyorum.

Niye, birileri muhtar olacak, belediye başkanı olacak diye insanlar birbirine küsüyor, kavga ediyor, hatta ölüyor, öldürüyorlar?

Hadi izah edin de görelim!

Bu akıl tutulması değil, tam bir akıl yoksunluğu!

Seçim sonrası televizyonlarda izlediğimiz kavga, tartışma, silahlı çatışma görüntüleri sizi bilmem ama beni üzdüğü gibi utandırıyor.

Ülkemde bütün seçimler gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sessiz sedasız olsun ve kim kazınırsa kazansın öbür seçime kadar insanlar seçimle yatıp seçimle kalkmasın.

Ama olmuyor!

Bizde pazar günü seçim olur, pazartesi en geç salı günü yine seçim tartışmaları başlar, erken seçim talepleri dillendirilir.

Bu ülkede herkes demokrasiden bahseder ama kaybetmeyi kimse kabul edemez etse bile laftan öte geçemez.

Eğer bir yerde bir seçim varsa seçimin sonucunda birileri kazanacak birileri kaybedecek.

Burada esas olan kimin kazanıp kimin kaybettiği değil; sonuçların hoşumuza gitse de gitmese de fazla sevince ve üzüntüye kapılmadan olgunluk içerisinde karşılanmasıdır.

Elbette ki, seçimi herkes kazanmak ister ve seçim sürecince bunu gerçekleştirmek için mücadele eder; ancak, tüm seçilecekler seçim süresince sarf edeceği sözlerine dikkat etmeleri gerekirken maalesef her seçim sürecinde rahatsız edici söz ve davranışları görüyoruz.

Kazanmak veya kaybetmek ne her şeyin başı ne de sonu; bu işin bir de yarınları var ve hayat her şeye rağmen devam ediyor.

Başta seçilenler olmak üzere herkes birbirinin yüzüne bakacak, aynı ortamı paylaşacak.

Atalarımız, “Bakacağın yüze utanacağın söz söyleme” sözünü boşuna söylememişler!

Günlük hayatımızda da zaman zaman kullandığımız Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” sözü imdada yetişse de hesaba katılmayan bir de bugünün yarını, yarınları daha da ileri ahireti var!

Başta yönetenler olmak üzere herkes sorumlu davranmak zorunda olup bu dünyada hesabını vermeseler bile ahirette hesap verecekleri unutulmasın!

Coğrafyamız ve ülkemiz üzerinde büyük oyunların oynandığı bu günlerde her zamankinden çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var.

Birlik beraberliğimizin bozulmasına yönelik her türlü söz ve davranışa prim verilmemeli; her türlü kışkırtmaya karşı uyanık olmak zorundayız.

Kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım birbirimizi anlamak zorundayız. Kimsenin kimseyi düşünce ve tercihlerinden dolayı suçlama, aşağılama hakkı yok; hele hele haksızlık yapma hakkı hiç yok!

Herkes sorumlu davranmak zorundadır.

Kraldan fazla kralcıların kışkırtıcı söz ve davranışlarına pirim verilmemelidir.

Ben, bu ülkenin bir bireyi olarak kavga istemiyor; seksenbeş milyonda bir de olsa böyle bir hakkım olduğunu düşünüyorum.

Her şey gelir geçer. Her kim ne yaparsa iyilik veya kötülük karşılığını görür. Hepimiz Hz. Allah (c.c.)’a hesap vereceğimizi unutmamalıyız.

Dünyanın malının, mülkünün, şanının şöhretinin, makamının bir kıymeti yok!

Seçimden önce muhtar, belediye başkanı olanların çoğu seçilemediler; seçilecek olanların çoğu da bundan sonraki seçimlerde seçilemeyecekler!

Arkadaş, birileri makam sahibi olacak diye seçim sendromu, kaos yaşamak istemiyorum!

Aslında çok ağır şeyler yazmak istiyorum da yazamiyorum!