İnsanlığı aralıksız şekilde geliştiren ve ileriye taşıyan en önemli kavramdır eleştiri. Var olanın üzerine koymanın ateşleyici gücüdür. Bu nedenle felsefenin ve bilimin ayrılmaz bir fakültesi olarak binlerce yıldır pusulası olmuş ve türümüzün vazgeçilmez ihtiyacı olarak düşünce dünyamızın mütemmim cüzü olarak tüm tarihsel sergüzeştimizde bizimle yolculuk etmiştir.

İnsanlığı aralıksız şekilde geliştiren ve ileriye taşıyan en önemli kavramdır eleştiri. Var olanın üzerine koymanın ateşleyici gücüdür. Bu nedenle felsefenin ve bilimin ayrılmaz bir fakültesi olarak binlerce yıldır pusulası olmuş ve türümüzün vazgeçilmez ihtiyacı olarak düşünce dünyamızın mütemmim cüzü olarak tüm tarihsel sergüzeştimizde bizimle yolculuk etmiştir.

Eleştirinin hayatımızdaki olmazsa olmaz niteliğindeki bu varlığı aileleri, toplumları, milletleri ve coğrafyaları aynı ortak değerler ve beklentiler çerçevesinde birleştirebileceği gibi atomu dahi parçalayabilecek güçte bir ayrışma ve çatışma iklimini oluşturma muvaffakiyetine sahiptir.

Ayrıştırma kısmını her birimiz hayatımızda yüzlerce örnekle tecrübe etmişizdir, etmeye de devam edeceğiz. Fakat birleştirme, konsolide etme, regule etme özellikleri ile çoğu zaman ya karşılaşmayız ya da varlığının farkında olmayız.

Eleştirinin bu faydalı türünü "yapıcı eleştiri" diğer zararlı türünü ise "yıkıcı eleştiri" kavramlarıyla tanımlayarak iktisadi meselelere iki pencereden bakmaya çalışırsak nasıl bir farklılaşmanın ortaya çıkacağını görmek çok kolaylaşacaktır.

Ülkemizde ve dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar üzerinden ciddi eleştirel bir iklim hakim olmaya başladı. Gayet doğal bir durum olarak ortaya çıksa da yukarıdaki sınıflandırma hakkaniyetiyle yapılmadığından ortaya sorunlara çözüm üretecek bir ortak akıl ya da tercihli doğrular sepeti oluşması mümkün olmuyor.

Eleştirinin faydalı hale gelmesi için eleştirilen meseleler hakkında mevcut uygulama ve davranışlara ikameten tutarlı alternatiflerin ve çözüm önerilerin sunulması çok önemlidir.

Ne yazık ki Türkiye'nin iktisadi meseleleri hakkında yapılan eleştiriler bu açıdan ciddi derecede eksikler. Israrla ortodoks ekonomi politikalarına dönüşten başka hemen hemen ortaya koyulan başka bir çözüm önerisi yok.

Bazı kıymetli akademisyenlerimizi burda anmak lazım. Özellikle Doç. Dr. Yusuf Dinç Bey'in ve Dr. Ramazan Kurtoğlu Bey'in seri yazılarıyla, paylaşımlarıyla ortaya koymaya çalıştığı hususlar çok kıymetli. Fakat bu alandaki gürültüden dolayı gereken önem verilerek değerlendirilemiyor.

Ortodoks politikalara dönüş hususundaki ısrarı anlamak mümkün değil. Bugün bu politikaların merkezi, üreticisi, ihraççısı olan Batı son 50 yılda ondan fazla büyük krizin yaşadı, tüm dünyada yaşanmasına neden oldu.

İktisat tarihine biraz hakim olan zihinlerin yaşanan krizlere krizin sebebi olan sistemi ilaç olarak önermesi gerçekten akıl alır gibi değil.

Ekonomi insana çok benzer. Canlıdır. Zaman zaman hasta olur. Çeşitli iktisadi politikalarla tedavi edilmeye çalışır. Başınız ağrırsa kronik bir hastalık değilse agrı kesici iş görür. Ama her enfeksiyon kapışınızda aynı antibiyotiği kullanamazsınız. Vücut direnç geliştirir. İşe yaramaz.

Ortodoks politikalar meselesi tam olarak buna benziyor. İlla bu antibiyotik diye diretiliyor. Sonuç sürekli hasta gezen bir vücut...

Dünyanın en büyük iktisatçılarından olan Keynes'in kısa adı Genel Teori olan müthiş başyapıtının mukaddimesinde bile bu ortodoks politikaların dayatılması sorununa dikkat çektiğini görüyoruz. Ki Keynes'in o gün için kurulu sistemin tam tersi metodları öneren teorileri devrimsel nitelikte olup ciddi eleştiri aldıktan sonra haklı olduğu görülmüş tarihin en büyük bunalımından onun önerdiği reçete ile çıkılmış, bir süre sonra devrim sayılan bu görüşler işe yaradığı görülünce fenomen haline gelip ortodoks iktisat politikalarının en önde gelenlerinden bir demet haline gelmiş, zamanın şartlarına uygun şekilde her kriz sonrası geliştirilerek türev antibiyotikler olarak kullanılmıştır.

Hasılı ortodoks iktisat anlayışına karşı oluşturulan teoriler zamanla başarıları sayesendi ortodoks iktisat ın baş tacı haline gelmiştir.

Evet, yenilik korkutur. Her alanda böyledir. Siyasetten, ekonomiye, teknolojiden, sanata... İlla dirençle karşılaşır. Fakat ortaya konulan fikir yada ürünler başarılarını ispatladıklarında kalıcı olarak hayatlarımıza yerleşir, bir süre sonra onlara alternatif olarak ortaya çıkan fikir yada ürünlere karşı cansiperhane savunulur, kıyasıya eleştirilir. Fakat gelişim engellenemez, yenilikler mutlaka bir yolunu bulup hayatımıza girmeye başarır.

Diğer yandan her yeni bir gün gelir eskir. Bugün Genel Teori de tüm türevlerine rağmen eskimiş durumdadır. Çünkü canlılık yenilikle devam eder. Zamanla beraber gelişen dünyanın ihtiyaç ve problemleri de yenilenir, değişir, gelişir.

Eleştiri burada doğru şekilde görevini yapmalıdır. Yıkıcı eleştiriler büyük yeniliklerin, gelişmelerin, düzeltmeleri önünü kesmemelidir. Yapıcı eleştirel yöntem tercih edilmeli, ortaya konulan fikirler artı ve eksileri ile tartılmalı, gözlemlenmeli ve ölçümlenmelidir. Şans verilmeli, gelişimi için destek olunmalı, önü açılmalıdır.

Bugün ortodoks ekonomiye dönüş için bas bas bağıranlar başlarını kaldırıp baktıklarında bu iktisadi anlayışın tüm türevlerinin temsilcisi durumundaki Batı dünyasının inanılmaz bir krizle karşı karşıya olduğunu görmeleri gerekmektedir.

Türkiye yeni bir yol arıyor. Dünya ekonomi tarihinin hızla değiştiği, paradigamaları en baştan oluştuğu bir iklimdeyiz. Kendisine doğru bir yol bulabilmesinin yolu yapıcı eleştirilerden, alternatif çözüm önerilerinden ve en önemlisi bu vazifeyi üstleneceklerin istişaresinden geçiyor.

Yıkmak için değil yapmak için, eskisi için değil daha iyisi için bu toprakların sahibi olarak kardeşlik hukukunu ve bir arada yaşama hususundaki sarsılmaz ortak irademizi merkeze koyarak eleştirmeliyiz.

Bugün gerçekten Türkiye'de çok iyi iktisatçılar yetiştiren büyük değerler var. Kamuda, iş dünyasında, akademide önümüzdeki çeyrek yüzyılda ülkemizi çok ileri noktalara taşıyacak kadrolar hızla ve en yetkin şekilde yetişiyor. Ümidimizi ve cesaretimizi kaybetmeden her türlü zorlukla sabırla mücadele etmeli ülkemizi bir adım ileriye taşımak için karşımıza çıkan yükleri birlikte omuzlamalıyız.

İktisat tarihinde böyle dönemler doğru okumaları yapıp fırsatları değerlendiren ülkelerin cesur davranışlarla kaderlerini değiştirebildiği, kartların yeniden dağıtıldığı dönemlerdir. Karşı çıkmadan önce şartları çok iyi değerlendirmek, bu süreçleri ortak akıl kapsamında değerlendirip, değişimin kıymetini bilmek lazım.