İdlib konusunda yazmak istemiyorum esasen. Ne mülteciler konusu ne gelen ve gelecek olan (inşallah olmaz) şehit cenazeleri ne toplumun tam olarak neyi savunup neye karşı olduğu paradoksu...

İdlib konusunda yazmak istemiyorum esasen. Ne mülteciler konusu ne gelen ve gelecek olan (inşallah olmaz) şehit cenazeleri ne toplumun tam olarak neyi savunup neye karşı olduğu paradoksu...

En çok midemi bulandıran konulardan birisi, acılar üzerinden söylem belirlemek. Sanki Suriyeliler buraya tatil için gelmiş de geri dönememiş gibi onları itham bombardımanına maruz bırakmak hiç ama hiç adil ve kabul edilebilir değil.

Şiir konuşmak güzel olacaktır aslında. Ama gelin görün ki bu da yörüngesini kaybedecek gibi.

Önceden herhangi bir "gırtlağıma takılan" durumda şiirimsi metinler karalardım. Bu kez, cümleleri kontrol etmekten hiç olmadığı kadar korktum. Çünkü yaşanan dram kimse tarafından sakin ve omurgalı bir şekilde konuşulamıyor. Herkesin dilinde ve zihninde kelepçeler mevcut. Kimse kimseyi dinlemiyor. Acıyı bile paylaşamadık. Konuyu, merkezinden -kendi kendimize- büyük bir maharetle(!) uzaklaştırıyoruz.

İçinde bulunduğumuz cinnet halini en ağır şekilde ifade eden kişi; Halep, Esed denen vampir tarafından ele geçirilirken video çekip gönderen siyahi gazeteciydi. Şöyle demişti: "Kabul edin beyler, çuvalladık!"

Evet, çuvalladık. Hem mülteci meselesinde hem 'biz'liğimize zarar verirken hiç durup düşünmeyişimizle hem kaybettiğimiz dilimizle... Çuvalladık!

Yusuf Hayaloğlu'nun dediği ve Ahmet Kaya'nın unutulmaz besteyle zihnimize kazıdığı gibi: "Olmasaydı sonumuz böyle..."

Kendimizi mahkûm ettiğimiz bu hal için en veciz çığlık bu olsa gerek.

Aynı dünya görüşü ve siyasi tercihte olmadığımız bir büyüğümle memleket meselelerini konuşurken buluştuğumuz ve kurulacak cümle bırakmadığımız bir hal var. İkimiz de itiraf ediyoruz, ikimiz de sancı çekiyoruz ama netice değişmiyor. Şunu söylüyoruz: "Biz on üç asır önce devleti kaybettik."

İki milyar kişiyiz. 10 rupi kıymetimiz ve karşılığımız yok bu dünyada. Sorunları çözecek bir ortak dil, fikir ve eylem mekanizmamız yok. Sokakları doldurabilir, müthiş sloganlar atabiliriz. Çözümü talep etmediğimiz müddetçe olmayacak hiçbir şey, olması gerektiği gibi.

Yeniden İdlib konusuna gelmeyecek olursak...

Rabbim yeni acılarla muhatap kılmasın bizi.

Şehitlerimize rahmet ve zalimlere azap...

Dış politikaya dair çok büyük cümleler kurabilirim. Ancak hiçbirisi acıyı değiştirmeyecek!

Ve Necmettin Erbakan... Ve Zeki Soyak...

İkinizi gün geçtikçe çok daha başka özlüyorum.