"İç savaş" sözünü çok tehlikeli buluyoruz:

Daha evvel bir yazımızda da ifade ettiğimiz gibi "iç savaş felakettir". Zelzeleden bin kat büyük yıkımdır. İç harp, iç savaş yaşamış hiç bir millet, bundan kazançlı çıkmamıştır. Bundan sonra bunu yaşama talihsizliğine düşecek olanlar da kazançlı çıkmayacaklardır.

İç savaş, en kestirmeden tarifle; bir evde yangın çıkması, ev yanarken ev halkının da birbirine kazma-kürekle saldırmasıdır. Harbin sonunda elde kalan, kan, gözyaşı, sakatlıklar, maddi ve mânevi zararlar, telafisi yıllar alacak düşmanlıklar, büyük dramlar ve kayıp yıllardır.

Bazı politikacılarla yazarların iç savaş lafı ettiklerini, bunu telaffuz etme arzusunda olmamalarına rağmen böyle bir endişe taşıdıklarını okumaktayız. Beyan ve üsluplar tartışılabilir, tavsiye ve tenkitler olabilir. Fakat o üslupları, kullanılan söz ve kelimeleri bir iç savaş, iç harp sebebi saymak yanlıştır. Kantarın topuzunu kaçırmadır. Biz, muhalefet ve iktidardaki siyasilerimize soğuk savaş dönemi üslubunu terk etmelerini, baştan sona karalama yapmamalarını, kabulü mümkün olanları almalarını yıllardır defalarca hatırlattık.

Buna rağmen bir sertlik sürüp gitmekte. Sertlik, kırıcılık kimsenin arzusu değildir. Ne var ki bu âdet de bu köyde yeni değil. İsmet İnönü'nün Süleyman Demirel'e "Saidi Nursi'nin halifesi", Alparslan Türkeş'in Bülent Ecevit'e "köprüaltı zibidisi", Süleyman Demirel'in Turgut Özal'a "Çankaya'nın şişmanı" demesi hafızalardadır. Cenazelerde karşılaşıp el sıkışmamaları da hafızalardadır. Evet, "sui misal emsal olamaz", dün bunların yaşanması bugün tekrarını caiz kılmaz. Ancak kabul etmeli ki didişme kültürü şark hayatında mevcuttur. Bu hâl siyasete de sirayet etmekte. Halbuki ABD'de Demokrat veya Cumhuriyetçilerden kim iktidar olursa olsun diğer partiden kabineye üye alabilmekteler.

Tam seçim haftasında iç savaş lafı etmek son derecede yanlıştır. Öyle bir maksat güdülmese bile en azından bir kısım seçmen, denilenleri "iktidar partisine oy verirsem iç harp çıkar!" gibi anlayabilir. Yazar ve politikacıları, ısrarlı sorularla bu yönde konuşturanlar da herhâlde böyle bir algı yahut psikolojik şantaj peşindeler.

Ortada üç-beş sert konuşma dışında rahatsızlık verecek ne var ki iç savaş çıksın? Bazı vatandaşlar, seçme veya seçilme hakkından mı mahrum edilmekte, seçimler hakim teminatı olmadan mı yapılmakta, iktidar partisine oy vermeyenlere hesap verir gibi tehditler mi olmakta, partilerin seçim propagandası, reklamları, mitingleri mi engellenmekte, seçime giderken partiler mi kapatılmakta? Bu ve buna benzer hiç bir negatif durum yoktur. Aksine 7 Haziranda olduğu gibi HDP'nin doğu ve güneydoğunun bazı illerinde PKK vasıtasıyla seçmeni korkutmasından endişe edilmekte.

Seçim öncesi şu bir kaç günde Allah korusun iç harp için hiç bir gerekçe mevcut olmadığı gibi 1 Kasımdan sonra da sebep yoktur.

Bu yüzden herkes, dikkatli konuşmalı, sağduyu ihmal edilmemeli, aydın sorumluluğu taşınmalı, fitne yani bozgunculuğun katilden, adam öldürmekten beter günah olduğu unutulmamalıdır.
54 milyon seçmenin 5 ay bile dolmadan ikinci kere sandığa gidip oy kullanması az başarı değildir. Üstelik, bizdeki iştirak AB ve ABD'den açık ara ilerdedir.

Neticeye gelince; neticeyi bilmeyiz; bildiğimiz bir şey varsa o da Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- bir sözleridir. Şöyle buyurmaktalar:

-Benim ümmetim, bâtılda ittifak etmez!

İşte hakikatin şaşmaz terazisi!