TAHAMMÜLSÜZLÜK toplum olarak bizi yiyip bitiriyor. Sosyal hayatımızın neredeyse her alanında giderek daralan bir çemberin içindeymişiz gibi hissediyoruz çoğu zaman.

TAHAMMÜLSÜZLÜK toplum olarak bizi yiyip bitiriyor.

Sosyal hayatımızın neredeyse her alanında giderek daralan bir çemberin içindeymişiz gibi hissediyoruz çoğu zaman.

Yaşadığımız çağın getirileri aslında tersine bir sonuç vermeliydi. Farklı fikirlerin olacağı ön kabulü bizi bu noktaya getirmeliydi.

Daha anlayışlı olabilmeliydik.

Bizden farklı düşünenlerin fikirlerini sonuna kadar saygı ile dinleyebilmeli kendimize buradan yarar sağlayabilmeliydik.

Bizi zenginleştirdiğini kabul edebilmeliydik.

Zihnimize yeni düşünce kapıları araladığını fark edebilmeliydik.

Ama böyle olmuyor.

YANILIYOR MUYUM dersiniz.

Giderek daha tahammülsüz olmuyor muyuz?

Daha hoşgörüsüz değil miyiz?

Neden horgörü kaplamış yanımızı, yöremizi?

Nerede yanlış yaptık?

ELEŞTİRİ ahlakına ihtiyacımız var.

Şiddetle hem de…

Ve bir an evvel buna ulaşmalı, kavuşmalıyız.

Sıkılı yumruklarımız tokalaşan bir el haline gelemeyecek yoksa.

Dünyayı ve hayatı imar etmekle görevli olması gereken ellerimiz birbirimizin boğazını ha sıktı ha sıkacak noktasındayız.

TELEVİZYONLARDAKİ tartışma programlarından sıkılmadınız mı?

Her akşam farklı bir kanalda bıkıp usanmadan hatta daha güçlü bir iştiha ile birbirini gömmek için gayret gösteren bu konuşmaları sonuna kadar izleyebiliyor musunuz?

Size de hafakanlar basmıyor mu?

İnsanlar nasıl bu seviyeye gelebiliyor sorusunu sormuyor musunuz hiç?

Medyum Memiş'in Keto'ya yaptığı hamlenin bir benzeri az sonra olacak sanki duygusuna kapılmıyor musunuz?

Ekrandaki bu sabırsız, saygısız, tahammülsüz, hoşgörüsüz, karşı fikrin kesin yanlış, kendi fikrinin mutlak doğru şeklindeki anlayışla yapılan tartışmalar yayılıp seyredenlerin keskin muhalif hislerini besleyip harekete geçirmiyor mu?

Eleştiri ahlakına olan zaruri ihtiyacımızı her tartışma sonrasında bir defa daha görmüyor muyuz?

İHTİLAF ahlakı konusunu artık gündemimize almalıyız.

Üzerinde düşünmeliyiz.

Bu konuda okumalar yapmalıyız.

Kendimizi bu hususta ölçüp tartmalıyız.

ANLAŞMAZLIK, aykırılık, uyuşmazlık, ayrılık, çekişmek, karşı gelmek, görüş ayrılığı, başka yol tutmak gibi anlamlar içeriyor ihtilaf.

ESASEN yaratılışımızda var farklılık.

İçimizde mündemiç yani.

Temelimiz böyle atılmış.

Harcımız böyle karılmış.

Hamurumuz böyle yoğrulmuş.

Bu mesele üzerinde düşünürken zihnime Bakara Sûresi'nin 30 cu ayeti düştü.

'Hani rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Onlar, 'Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?' dediler. Allah 'Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim' buyurdu.'

Konuyu değerlendirmek bakımından bu ayet üzerinden de düşündüğümüzde meleklerin farklı bir görüş bildirdiğini görmüş olmak ilgimizi çekebilir.

Hz. Âdeme 'Şu ağaca yaklaşmayın' emri ve sonrasındaki gelişmeleri de bu babta düşünebiliriz.

Ayrıntısını uzmanlarına havale ederek biz konu üzerinde düşünmeye devam edelim.

ÇOCUKLAR muhalif duygularla doğarlar.

Ne derseniz tersini yapma eğilimindedirler.

Siz ne kadar sobaya yaklaşmayın deseniz de onlar parmağını yakarak tecrübe ettikten sonra kendi kararlarını verirler.

Yani muhalif hareket etme duygusunu doğuştan getiriyor olabiliriz.

ESASEN farklılık bir etkileşim sebebidir…

Yeni bilgilerle tanışma ihtimalidir.

Zenginliktir.

Gelişmeye kapı aralamaktır.

Kendi fikirlerini doğrulama sahasına sürmektir.

Vahyin bizlere net biçimde sunduğu kesinlik arz eden imanî meseleler dışında kalan her mevzu tartışılabiliyor, müzakere edilebiliyor olmalıdır.

Ama bunun bir ahlakı olması gerektiğini de tekrar belirtelim.

BİR eleştiri, ihtilaf ahlakımız olabilmiş olsaydı horoz döğüşleri mesabesindeki durumlara düşmeyecektik.

Muhalif fikirler taşıyan şahısların da bizim gibi aynı haklara sahip olduğu bilincine erişecektik.

Hatta bunu evvela aileden öğrenerek sosyal hayata taşıma ihtimalimiz doğacaktı.

Zira ilk muhalif duygular ailede eşler arasında ve yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi ebeveyn ve çocuk arasında geliştiğini biliyoruz.

İhtilaf etmenin düşmanlık olmadığını burada temellendirebilseydik eğer sonra çıktığımız tartışma mecralarında bu erdemin yansımaları görülecekti.

Maalesef büyüklerimiz onlara muhalif duygularımızı ayıp saydı.

Farklı fikirlerimizi karşı gelmek şeklinde algıladı.

Yeni bir düşünceyi dile getirmeyi bir kalkışma, düşmanlık izhar etmek şeklinde değerlendirdi.

Dolayısıyla biz kendimize ait olmayan görüş ve düşünceleri etiketlemeyi ilk mektebimiz olan ailemizde şekillendirdik.

Tenkit edilmeyi düşmanlık saymanın öğrenilmiş bir durum olduğu görülüyor.

ELEŞTİRİNİN elbette yapıcı olanı olduğu gibi yıkıcı olanı da vardır.

İhtilaf ahlakı dikkate alınarak gerçekleştirildiğinde yapıcı olur.

İçinde işe yarayan geliştirici cevherler barındırdığı görülür.

Büyük firmaların 'Müşteri Temsilcileri'nin tüketiciden aldığı geri dönüşlerden yararlandığı ve kendini geliştirdiği bilinen bir husustur.

KISKANÇLIK ve çıkarcılık barındırmayan eleştiriler ihtilaf ahlakı ölçülerinde yapılandır.

Doğaldır.

Eskilerin tabiriyle fıtridir.

Orta yolu bulmaya vesiledir.

Yine eskilerin deyimiyle söyleyecek olursak büyük çoğunluk anlamına gelen 'Sevad-ı Azam'a götürür.

Ortak bir noktada buluşturur.

İhtilaf ahlakı bizi doğruya bağlı olmaya yönlendirir.

Menfaate dayalı olmayan görüş bildirmeye götürür.

Yetersiz bilgiye tutunmaktan uzaklaştırır.

Delile yani kanıta dayalı düşünme ve fikir üretmeye sevk eder.

Evhamları yüceltmek yerine hakikate ulaşmayı netice verir.

Uzlaşmayı sağlar.

Mühim olanın haklı çıkmak değil hakkı bulmak olduğu şuuruna taşır.

Unutmayalım ki, Peygamberimizin sohbet arkadaşları olan inanmışları/sahabeleri de farklı görüş taşımaktaydılar. İhtilaf ettikleri konular vardı.

Çünkü bu hayatın gerçeğiydi.

Mühim olan bu ihtilafları nerede, nasıl ve hangi ölçülerde çözeceğimizdir.

İyi niyetliysek eğer eleştiri ahlakı bizi düşmanlaştırmaya, ötekileştirmeye, etiketlemeye hatta dinden çıkmakla suçlamaya değil anlaşmaya götürecektir.

İhtiyacımız olan birbirimizi anlamaktır.

Bu ise ihtilaf ahlakı üzerinde mutabık kalmakla mümkündür.

Ya Selam!