İlkeler, ilkeler, ilkeler diyoruz ya hiç durmadan veya arada bir nefes alarak buna hakkımız var mı emin olmadan? Gerçekten her geçen gün bunu daha da haykırmak zorunluluğu sadır oluyor bende!

İlkeler, ilkeler, ilkeler diyoruz ya hiç durmadan veya arada bir nefes alarak buna hakkımız var mı emin olmadan? Gerçekten her geçen gün bunu daha da haykırmak zorunluluğu sadır oluyor bende!

Çünkü 'benim' veya 'bizim' değil, tüm insanlığın yükünü emanet ettim sana diyebileceğimiz kişi, grup ve kurumlardan yarına dair tüm heyecanımıza heyelan olan eylemler, ifadeler görüyoruz. Bunların üstüne de 'böyle olmamalıydı' şeklinde bir nefes bırakıyoruz tüm acziyetimizle…

'Benim sorunlarıma sahip çık' talimatı verdiğimiz ve insanlığın mesuliyetine hamal tayin ettiğimiz kişi, grup veya kurumların bu mesuliyeti nobranca harcaması da yüreğimize cız ettiriyor.

Ülkenin içinde bulunduğu kötü durum ve daha da daha kötüye gidişinin sinyallerine karşılık muhterem üstadım Ferhan Şensoy'un tepkisine Tavukolog bayanın muhteşem cevabını 'Seyircili Seyir Defteri' oyununu izleyenler bilir. Oyuna dair spoyler vermeyeyim ama şu cümleyi bırakıp konumuza devam edelim: '…evet! Bu millet o millet!'

Sakin sakin nefes alıp versek mevcuttan çok daha iyi olacak olan ülkemiz ve garip (tuhaf değil) coğrafyamızdaki insanları, tüm kurum ve konumları kastederek söylüyorum; azıcık sakin, azıcık merhametli, azıcık başkalarına tahammülü hazır, azıcık aza veya çoğa değil doğru veya yanlışa bakan olsalar, hatta tarihini öve öve bitiremediğimiz aziz İslam'ın günümüz temsilcileri olarak biz, İslam'ı dilimizle tebliği on beş saniyeliğine bir kenarda bekletip duruşumuzla 'temsil' etmeyi tercih etsek, Allahu alem sahillerimiz çocuk cesetleriyle ve çaresiz babaların çığlıklarıyla renklenmezdi!

Kimse kimseye kızmasın. Vaktiyle bir siyasi partide genel başkan yardımcılığı görevine getirilen arkadaşım 'ne yapalım, nasıl yapalım' diye sorduğunda şunu söylemiştim: 'Dinleyin ve kızmayın. Karşıdaki dinlendiğini hissetsin ve yargılamayın!' Başladı bana cevap vermeye… Ben de 'bak işte bunu yapmayın' demiştim.

Hikaye bu kadar. Dinleyin. Yargılamadan, kırmadan, kırılacak malzemeleri hedef göstermeden, vurmadan birbirine! Hakarete veya saygısızlığa misliyle cevap verme garipliğine düşmeden!

'Başka Türkiye yok!' söylemi sık sık manşetlerine düşüyor ülkemin. Sormak istiyorum: Başka Türkiye madem yok! Neden peki bu sanki varmış veya buzlukta yeni sürümü bekliyormuş gibi fevri davranışlar? Dahası, başka Türkiye'nin olmaması ayrı konu, mevcut Türkiye'de kimsenin kimseye tahammül ve saygısının kalmaması da ayrı bir cinayet! Bu gariplikler içinde biz anladığım kadarıyla başka Türkiye yok sloganlarıyla daha da daha yaşanmaz edeceğiz ülkemizi.

Son söz: Kim kime neyi yapar veya söylerse söylesin; hakikat, bunun cevabının veya bedelinin, asırlarca yaptığımızı hasretle anlattığımız gibi hukuk'la verilmesini zaruri kılar!

Anlatabildiğimi düşünüyorum.