Korona virüs salgını ile mücadele bağlamında Devletin tedbirlerine ek olarak katkı sağlanmasına yönelik, Devletin ve Hükümetin başlattığı gönüllü bağış kampanyasını karalamak için bir tane iki ayaklı sırtlan; yalan, iftira, manipülasyon ve fitne girişiminde bulundu.

Korona virüs salgını ile mücadele bağlamında Devletin tedbirlerine ek olarak katkı sağlanmasına yönelik, Devletin ve Hükümetin başlattığı gönüllü bağış kampanyasını karalamak için bir tane iki ayaklı sırtlan; yalan, iftira, manipülasyon ve fitne girişiminde bulundu.

Asrın köşe yazarımız, dünyanın en akıllı adamı, kendisi gibi düşünmeyen Türk Milletine "göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, ...t kılı, makarnacı, kömürcü, korona aşısını imam-din adamları bulacak" diyerek dünyanın en küfürbaz adamı olduğunu gösteren bir madde, biz bize yetmeyeceğimizi belirtti. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı biz bize yetmeyiz, ama IMF bize yeter.

Bizim güzel bir sözümüz var: Sirkatin söylerken, secahat arz etmek. Bu, kendi kahramanlığını anlatayım derken suçunu ve hırsızlığını ifşa etmek, yani. Asrın köşe yazarımız yozdilli, Türkiye'yi yereyim, kötüleyeyim, yerin dibine batırayım derken Türkiye'nin gücünü, büyüklüğünü ve etkinliğini, ve dahi uluslararası ilişkilerdeki aktör konumunu birden ortaya koyuverdi. Bu şey ile küçük bir kesim, bu yardım konusunda Devletin vatandaşına el açtığını, aciz kaldığını ifade etti.

Asrın köşe yazarımız Türkiye'nin dünyada 175 ülkeye yardımda bulunduğunu, Suriyeli mültecilere 50 milyar dolar, Filistin'e 2.5 milyar dolar, Afrika'ya 7.5 milyar dolar yardım ettiğini; Arakan'dan Ukrayna'ya, Moritanya'dan Yemen'e, Uganda'dan Cibuti Cumhuriyeti'ne, Şeriatçı Mursi'ye… tüm dünyaya yettiğini, ancak kendi vatandaşına yetemediğini belirtiyor. Kendisi gibi düşünmeyen medya kesimine yandaş medya cehennemi diyebiliyor, kendisinin olduğu kesimi de haliyle candaş medya cenneti olarak görüyor. Söz konusu müptezel, hayranı ve yandaşı olduğu Batı'nın da değerlerini çiğneyerek İslam dininin vicibeleri ve Kuran'ı Kerim'in ayetleri yönünde hayatının şekillendiren Mısır'ın devrik, tek seçilmiş ve ölmüş Devlet Başkanı Mursi'ye Şeriatçı (Sanki teröristmiş gibi) diyerek, bir kişi üzerinden, İslam Dininine de kinini kusuyor. Kutsiyete küfrediyor, ancak dini konularda vaaz vermeyi, kimin cennette ve kimin cehennemde olacağına karar vermeyi de ihmal etmiyor, müptezel Tanzimat aydını artığı ve laisizim artığı.

Ancak, asrın köşe yazarımız ötekileştirmeyi, ayrıştırmayı, bölmeyi, küfrü, zilleti, insan hakları ihlalini çok iyi biliyor da iki şeyi bilmiyor. Bir uluslararası ilişkiler, iki siyaset tarihi. Birinci hususla ilgili uluslararası ilişkilerde veren el konumundaki, yardım eden ülke her zaman güçlü olan, hakim ve belirleyici olan ülkedir. İkinci dünya savaşından sonra Amerika, yerle bir olan Almanya ve Japonya yardım etti, sonrasında oraları ele geçirdi. Soğuk savaş döneminde Almanya'da bulunan Amerikan askeri 350 bin, günümüzde ise 40 bin civarındadır. Avrupa'nın geri kalanını, Türkiye'yi (Marshall yardımları), Yunanistan'ı ve dünyanın diğer kıta ve ülkelerini saymıyorum bile. Ekonomik yardımlar aynı zamanda güç ve belirleyiciliğin de bir gostergesidir. İkinci husus tarihle ilgili. Devletler zor ve buhranlı zamanlarda halka başvurabilir, gönüllü ya da zoraki yardım alabilir. Bu durum Devlet olmanın gereklerinin ortadan kalktığı, devletin el açtığı şeklinde yorumlanamaz. Devlet dileniyor şeklinde çıkarım yapmayı gerektirmez. Kaldı ki devlet halktan topladığı gelirlerle (vergi) görevini icra eder. İkinci husus bağlamında üç örnek vereceğim: Birincisi, Ulusal kurtuluş savaşında Sakarya Meydan Savaşı öncesinde Mustafa Kemal imzalı, Tekalifi Milliye kararları ile Halktan zorunlu olarak silah ve cephane, birer kat çamaşır ve çorap, ulaşım aracı ve elinde neyi varsa % 40'ı toplanmıştır. İkincisi, ikinci dünya savaşı sırasında zenginler için Varlık vergisi getirilmiş, halka ekmek ve her türlü gıda maddesi karne ile dağıtılmıştır. Bir kişi için günlük istihkak çocuklar için çeyrek ekmek, yetişkinler için yarım ekmek, ağır işçiler için ise bir tam ekmektir. Bu arada yeri gelmişken ifade edeyim. IMF 1944 yılında kurulmuştur. Türkiye ilk olarak 1947 yılında IMF ile borç ilişkisi içine girmiş ve 1961 yılında askeri ara rejim döneminde ise ilk Stant-By anlaşmasını imzalamıştır. Üçüncüsü ise 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrasında depremzedelere kullanılmak üzere deprem vergileri, özel iletişim vergisi getirildi.

Türkiye, 2013 yılından itibaren 15 Temmuz' kadar gizliden, ondan sonra ise aleni ve kanırta kanırta 7 yıldır Haçlı-Siyonist ittifakına, küresel soykırımcılara, küresel finans baronlarına ve mevcut uluslararası sistemin emperyalist hakim güçlerine karşı diplomatik, askeri, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, istihbari, medya vb. alanlarda, karada-havada-denizde, asimetrik olarak kelimenin tam anlamıyla ikinci İstiklal mücadelesi veriyor. Hepsini saymaya kalksam sayfalar yetmez. Sadece 2020 yılında bile, son üç ay içinde deprem, çığ felaketi, uçak kazası, savaş (Suriye'de kapsamlı İdlip harekatı) oldu. Şehitlerimiz oldu. Şimdi de Ülkemiz, bütün dünya gibi biyolojik silah korona virüs salgını ile mücadele ediyor. Bu konuda durumunuz her açıdan bütün dünyadan, Asya'dan, Avrupa'dan, Amerika'dan fersah fersah daha iyidir. Allah'a şükür sağlık sistemimiz tıkır tıkır çalışıyor. Dünyanın en medeni ülkesiyiz, bu bağlamda.

Dünya, Batı tel tel dökülüyor. İnsanlarını ölüme terk ediyor, hastanelere gelmeyin, size bakamayız, ölecekseniz evinizde ölün diyor.

Amerika'daki sağlık sistemi ili ilgili iki örnek vermek istiyorum. Bundan 6 ay önce Gazeteci Cüneyt Özdemir Amerika'da diş yaptırmak için kendisine 6 ay sonrasına randevu verildiğini ve hastanelerde diş tedavisinde insanlara 20 bin dolar, 30 bin dolar fatura çıkartıldığını söyledi. Daha sonra Türkiye'ye gelip bir kaç gün sonrasına randevu alıp dişini cüzzi paraya yaptırdığını ifade etti.

Korona virüs salgını ile mücadele konusunda, Amerika'daki durum ve Amerikan sağlık sistemi ile ilgili basında konuşan, Amerika'da California Üniversitesinde görev yapan Türk Profesör Mehmet Çilingiroğlu, virüs nedeniyle Amerika'da 33 milyon insanın işsiz kaldığını, ilaç ve tıbbi malzeme, maske bulunamadığını, korona virüs tedavisi için hastanelerde sigortasız kişilerden 20 bin dolar, 30 bin dolar, 50 bin dolar talep edildiğini, Türkiye'de ise genel sağlık sigortası kapsamında böyle bir durumun söz konusu olmadığını, sigortasız kişilerin ise aylık 50,00 TL. sigorta pirimi karşılığında her türlü tedavi ve korona virüs tedavilerini yaptırabildiklerini belirtti. Daha sonra ilave etti, Amerika'da kendisi için böbrek nakli amacıyla 1 yıl sonrasına hastanelerden gün alamazken, Antalya'ya gelip, geldikten 1 gün sonra böbrek nakli olduğunu ekledi. Yine devam etti Profesör, Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde günde 6 böbrek nakli, 4 karaciğer nakli yapıldığını kaydetti. Profesör sonrasında Amerika'da böyle bir altyapının asla olmadığını da kesin bir dille ifade ederek sözünü noktaladı. Durum bu. Türkiye'deki durumu, altyapıyı, şehir hastanelerini, genel sağlık sigortasını biz zaten biliyoruz. Anlatmaya gerek yok.

Tablo ortada iken, zor zamanlarda, buhranlı günlerde Devletlerin halkına başvurması son derece normal iken; korona virüs salgını ile mücadele kapsamında Devletin yardım kampanyası başlatmasını acziyet, el açma, dilenme şeklinde yorumlamak; tarih ve dış politika bilmemektir, kara cehalet ve kör yobazlıktır, alçaklık ve Vatan düşmanlığıdır, insafsızlık ve vicdansızlıktır.

Şimdi anladın mı asrın köşe yazarımız, iki ayaklı sırtlanımız yabancının bizi sömürecegini, bizim bize yeteceğimizi, Milli birlikle zorlukların üstesinden gelebileceğimizi…???

Saygı ve selamlarımla…