Sosyal medyada veya köşenizde... Birini tenkid etmeden önce dönüp bir kendinize bakın... Ahmet Davutoğlu’nu hep beraber linç ediyoruz. Türkiye’ye her taraftan -tâbiri caizse dört koldan- saldırıldığı, hattâ sıcak bir savaşın dahi kapıda olduğu bir zaman diliminde parti ve binaen’aleyh iktidarın elini zayıflatacak ayrılmalar bize haince göründü..

Sosyal medyada veya köşenizde... Birini tenkid etmeden önce dönüp bir kendinize bakın... Ahmet Davutoğlu'nu hep beraber linç ediyoruz.

Türkiye'ye her taraftan -tabiri caizse dört koldan- saldırıldığı, hatta sıcak bir savaşın dahi kapıda olduğu bir zaman diliminde parti ve binaen'aleyh iktidarın elini zayıflatacak ayrılmalar bize haince göründü..

Fakat insafı da elden bırakmamak lazım... Zira tenkidlerinde insaflı olmayanlar aynaya hiç bakmayanlardır. Hem biraz tilkiliğiniz olsun, çakallığınızın yanında… Bu Ahmet Davutoğlu arkadaşımızın arkasından itekleyen bir derin güç olduğunu unutmadan yazın, konuşun beyler.

Bu Davutoğlu beş vakit namazında ve Ak Parti içinde de çok iyiydi. Lakin birileri fiştakladı ve "haydi koçum, o Tayyipse sen de Ahmet'sin yürü kim tutar seni, görüyorsun işte her şey tepetaklak oldu, bunu anca sen düzeltebilirsin..." dediler. Basite irca ettim ama olay budur.

Ha derseniz ki, koskoca profesör olmuş, kalın kalın kitaplar yazmış aklı mı yok da gaza geliyor? O iş öyle basit değil işte.

Hazreti Peygamberimiz (sallallahu aleyhi veselllam) her biri dağ gibi imana sahip mübarek ashabına (radiyallahu anhum ecmain) Bedir gibi büyük ve çetin bir savaştan dönerken ne demişti?

'Ey ashabım, (şimdi) Bedir'den büyük bir savaşa gidiyoruz..' demişti.

Sahabe şaşırmıştı fakat iman o denli büyüktü ki, kimse itiraz etmedi, o yorgunlukla yeni savaşı da kabul edip, kılıçlarını falan kontrola başladılar. Yalnızca bir mübarek sahabi (r.a) sordu: 'anam babam sana feda olsun ya Resûlullah, Bedir'den daha çetin (gidiyor olduğumuz bu) yeni gazveyi (kimlere karşı) merak ettim..'

İki cihan güneşi efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) tebessüm eder ve şöyle buyururlar: 'Nefislerimizle olan savaşa gidiyoruz, ey ashabım'

Demek ki neymiş? O iş öyle kolay öyle basit değilmiş...

Kaçımız Bedir'den -hadi güncelleyelim- kaçımız Çanakkale Savaşı'ndan da çetin olan nefislerle savaşı kazanabildik de, Davutoğlu'na 'neden öyle gurur yaptın, Ak Parti'den ayrıldın, düşman oyununu nasıl göremedin' deme hakkını kendimizde buluyoruz?

İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına (tenkid ettiklerimize) batıralım...

* * *

Madalyonun öteki yüzü:

Bulanık suda balık avlamak... malûmalileri, kaostan (karışıklıktan) yararlanarak batasıca çıkarının peşine düşmek mánasında kullanılan bir tabirdir.. Ortalığı karıştırmak (balığı avlamak) tabirin göbeğidir.

Ecdad, bulanıklığa reng-i kedûret demişti. Türkçe sade suya tirit hale gelince bu terkip ve tabirleri hep unuttuk... Okuyalım:

Darülhikmeti'l İslamiyye azasından üstad Ferid (Kam) Beyefendi'nin Ayasofya'daki mevizalarının giriş kısmında şöyle bir cümle var: 'Safa-yı kalbine reng-i kedûret konmamış, fıtrat-ı selîmesine halel tarî olmamış bir adem, kemal-i hulûs ve safvetle İslam'ı kabûl ediyor..' (Sebilürreşad (11.12.1919 /18 Rebîulevvel 1338, c: 18 - sayı: 451)

Sayın Ahmet Davutoğlu da diğer bölücü Babacan (ve müttefiki) sabık CB Abdullah Gül de bulanık suda balık avlamak istemektedirler. Onları birileri fiştaklıyor (arg: dürtüyor, teşvik ediyor). Sonu hüsran olacak, çok çirkin hareketler... Abdüllatif Şener'i ne çabuk unuttunuz? Malûmalileri, o şimdi asker, pardon CHP milletvekili...