18 milyona yakın öğrenci bu gün okullarında karnelerini aldılar ve 15 günlük bir tatile girdiler. Öğrenciler kendileri hakkında düzenlenen karneleri anne babalarına, aile büyüklerine gösterecek ve bunun karşılığında bazıları alkışı alacaklar, bazıları da nasihatleri dinleyecek, hatta ceza bile alacaklardır.

Karneye toplum olarak gereğinden fazla anlamlar yüklüyoruz. Çok az sayıda öğrenci karne yüzünden mutlu oluyor ve özgüven yaşıyor. Büyük çoğunluk ise karne yüzünden mutsuz oluyor ve başarısızlığı tadıyor.

Aslında karne neyi ölçüyor? Ne kadar ölçüyor? Doğru mu ölçüyor?

Daha doğrusu karne nedir, ne değildir?

Karne bir öğrencinin sadece okulda verilen derslerde akademik olarak başarılı olup olmadığını kısmen gösteren bir belgedir.

O derslerden tam olarak neyi öğrenip öğrenmediğini de ölçmez, ölçemez. Hatta o derslerde öğrendiklerini hayatında kullanıp kullanamadığını, o bilgilerin gerçek hayatta işe yarayıp yaramadığını hiç ölçmez.

Karne bir çocuğun hayatın zorlukları karşısında ürettiği çözümleri ölçemez, bir çocuğun yeteneklerini, becerilerini ölçemez, çok güzel resim yapabildiğini, çok güzel futbol oynadığını ölçmez. Bir çocuğun çok hızlı koşabildiğini, ağaçlara tırmanabildiğini, yüzme bildiğini, çok güzel konuşabildiğini, çok güzel el yazısı yazabildiğini ölçmez. Karne bir çocuğun yardım severliğini, iyilikseverliğini, nezaketini, saygısını ölçmez.

Tamam, karnelerimizin davranış bölümünde çok güzel davranışlar yazıyor. Okul kültürüne uyum, öz bakım, Kendini tanıma, İletişim ve sosyal etkileşim, çözüm odaklı olma, takım çalışması ve sorumluluk, verimli çalışma ve çevreye duyarlılık gibi.

Peki, hangi öğretmen çocukları bu davranış kriterleri açısından gözlemleyip de objektif değerlendirme yaparak not veriyor? Nerdeyse bütün öğretmenlerimiz davranış notlarını otomatiğe bağlayarak herkese “çok iyi” verip işi geçiştiriyor. Hal böyle olunca da karnelerin davranışlar bölümü sadece karneleri süsleyen bir argüman olmaktan öteye geçemiyor.

Fakat biliyoruz ki, Kanada gibi bazı gelişmiş ülkelerde çocuklar ilköğretimden ortaöğretime geçerken çocukların Fen bilimlerinden, matematikten ya da diğer derslerden kaç puan aldıklarına bakılmıyor sadece davranışlara bakılarak yerleştiriliyorlar. “Çocuklarda değerlendirdikleri 6 parametre var: Sorumluluk düzeyi, organizasyon becerisi, bağımsız çalışma, işbirliği, inisiyatif alma, kişisel düzen”.(M.Arat)

Çünkü diyorlar ki zaten bir çocuğun sorumluluk duygusu, inisiyatif alma becerisi, planlama becerisi gelişmiş ise akademik yönden de başarılı olur. “Kişisel disiplini olan öğrenci hangi okula gitse başarılı olur. İşbirliği yapabilen her öğrenci, akademik hedeflerini başarabilir. Kendini ve zamanını iyi kullanan bir öğrencinin herhangi bir sınavda başarısız olma şansı yok gibidir.”M.Arat

Şunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz; aslında okulların vermiş olduğu karne, veremediklerimizin karnesidir. O yüzden çok abartmayalım bu karneleri ve çocukları üzmeyelim.

Hayat bir karneden çok daha büyük ve anlamlı. Çocuklarımızı gerçek hayata hazırlayalım. Onlara sorumluluklar verelim, yapmalarına fırsat verelim, işe yaradıklarını hissetsinler. Oynasınlar, sokağa çıksınlar, takım kurup oyunlar oynasınlar.

Doğayı keşfetsinler, tarihi eserleri tanısınlar, resim yapsınlar, şarkı söylesinler, bir şekilde hayatın içinde capcanlı yer alsınlar. O zaman göreceksiniz çocukların zihinleri de daha iyi gelişip çalışacak ve akademik derslerde de başarılı olacaklardır.

Bu vesileyle bütün öğrenci ve öğretmenlere iyi tatiller diliyorum.