Uluslararası basında Erdoğan ile ilgili yapılan haberleri incelediğimizde, Batı medyasının en önemli işlerinden birinin, Türkiye’de karışıklık yaratmak ve dünyada Erdoğan ile ilgili algıyı negatife çevirmek olduğunu apaçık görebiliyoruz.

Uluslararası basında Erdoğan ile ilgili yapılan haberleri incelediğimizde, Batı medyasının en önemli işlerinden birinin, Türkiye'de karışıklık yaratmak ve dünyada Erdoğan ile ilgili algıyı negatife çevirmek olduğunu apaçık görebiliyoruz.

Bu kuruluşların bilinçli yaptığı kara propagandaların tamamını bir yazıya sığdırmak mümkün olmadığından konuyu spesifik bir örnek üzerinden ele alacağım.

Son dönemde en çok karşımıza çıkan itham, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Gazze olaylarını kullanarak kendisini Müslüman dünyasının lideri olarak göstermeye çalıştığı, aslında meselenin Erdoğan açısından Filistin halkının uğradığı zulüm değil Batı'yı ikiyüzlü, kendisini ise ahlaki açıdan yüksek zemine sahip bir siyasetçi olarak göstermeye çalışması iddiasıdır.

Buna inananlar ancak dünyada olan biteni son 3 aydır takip edenler olur zira Türkiye'nin Orta Doğu ile ilgili tutumunu, Müslüman dünyasında birlik, beraberlik, huzur ve refahın sağlanması adına attığı adımları, Filistin davasına gösterdiği hassasiyeti ve Filistinlilere yapılan zulmün son bulması için yıllardır verdiği mücadeleleri bilen biri bu ithamlara sadece gülüp geçecektir.

Yine de bilmeyenler için birkaç not paylaşmak isterim…

Erdoğan, Müslüman dünyasının lideri olma derdinde değil, Türk devletlerinin ve Müslüman aleminin birlik ve beraberlik içerisinde tek yumruk olması çabasındadır. En büyük isteği, Türk halkının kendi içinde yaşadıkları siyasi ayrılıkların son bulması, Müslümanların birbirinin acılarını, sıkıntılarını duyumsamasıdır.

Kimsesizlerin kimsesi olan bir Türkiye hayali kuran Erdoğan'ın bu kadar fazla hedef gösteriliyor olmasının temel sebebi, hem bu hayalin gerçekleşmeye çok yaklaşması hem de Türkiye'yi bölgesel bir güç haline getirme yolunda emin adımlarla ilerliyor olmasıdır.

Erdoğan, Filistin'den Türkistan'a, Afrika'dan Balkanlar'a tüm dünya mazlumlarının sesi olmaya çalışan tek liderdir. Sadece 7 Ekim'den bu yana değil Türkiye Cumhuriyeti devletine Başbakan olduğu günden beri Filistin meselesini dert edinmiş ve çözüm yollarını dile getirerek İslam alemini harekete geçmeye davet etmiş bir liderdir.

Ne yazık ki Erdoğan'ın bu çağrısı, yıllar boyunca olduğu gibi bugün de yanıtsız kalmıştır.

Erdoğan, her fırsatta İslam alemine çağrıda bulunarak zulüm gören Müslüman halkların yanında olunması ve haklarının korunması için güç birliği yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Son 20 yılda konuyla ilgili yayınlanmış açıklamalarını okuyarak veya izleyerek ispatını görebilirsiniz.

7 Ekim'den bugüne kadar dünyada, Gazze ile ilgili en fazla konuşan, Netanyahu'nun savaş suçlarını en çok dile getiren, Katil İsrail'i 'Batı'nın şımarık çocuğu' olarak tanımlayarak gücünün nereden geldiğine vurgu yapan ve Filistin'de uygulanan soykırıma en çok lanet eden lider de Erdoğan'dır.

İsrail ve ABD korkusundan dolayı Gazze için ateşkes çağrısı bile yapamayan devletlere tepki göstererek İsrail'e borçları olduğu için konuşamadıklarını yüzlerine vuran, 'Filistin'de tesis edilecek barış için garantör devlet olmaya hazırız' ifadelerini kullanan sadece Erdoğan'dır.

Tüm dünya Hamas'ın terör örgütü olduğunu söylerken Hamas'ın, vatanlarını savunmak isteyen ve haklı durumda olan bir mücahit ordusu olduğunu, işgalciler ile Hamas'ın aynı kefeye koyulmasının mümkün olmadığını sadece Erdoğan söyleyebilmiştir.

İnsan haklarını dilinden düşürmeyen Batılı devletlerin ikiyüzlü olduğunu söyleyen Erdoğan, sonuna kadar haklıdır. Bu, Erdoğan'ın propaganda amaçlı söylediği bir cümle değil, binlerce resmi karar, resmî açıklama ve uygulamalarla örneği, kanıtı elimizde olan büyük ve acı bir gerçektir.

7 Ocak 2015 tarihinde Paris'te, Charlie Hebdo dergisinin ofisine yapılan saldırıda 17 kişi hayatını kaybetmişti. Ertesi gün Paris'in güneyinde bir polis memuru öldürülmüş, 9 Ocak'ta ise bir Yahudi marketine düzenlenen saldırıda da 3 kişi hayatını kaybetmişti.

Saldırıdan sonra tüm dünya ayağa kalktı ve hemen 2 gün sonra, 11 Ocak'ta, ön saflarda dünya liderlerinin bulunduğu ve bir buçuk milyondan fazla kişinin katıldığı bir protesto yürüyüşü düzenlenmişti. O yürüyüşe dönemin Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile 50'ye yakın ülkenin devlet ve hükumet başkanları katılmıştı. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun en önde yer aldığı yürüyüşte çekilen fotoğraf aşağıdadır.

İkiyüzlü Batı, insan hakları konusunda da savaş suçları konusunda da çifte standart uygulamaktadır. Saddam Hüseyin'in, savaş suçlarından dolayı yargılanıp Bağdat'ta idam edilmesini sağlayan ABD, savaş suçu konusunda nirvanaya ulaşmış Binyamin Netanyahu'ya tepki göstermeyi bırakın maddi ve manevi destek vermeyi sürdürmesi, ikiyüzlülük dışında ne ile açıklanabilir?

Paris'teki terör saldırılarında, aralarında 3 Yahudi'nin bulunduğu 17 kişi öldükten sonra terörü protesto etmek için yürüyüşe katılan ama Gazze'de, en alçak yöntemlerle on binlerce kadını, çocuğu, bebeği öldürürken kılı kıpırdamayan Netanyahu mu ikiyüzlüdür yoksa Türkiye Cumhuriyeti'nin liderliğini yapmaya başladığı günden bu yana her fırsatta Filistin, Suriye, Doğu Türkistan, Mısır gibi ülkelerde yaşayan Müslüman halkların yaşadığı zulme avaz avaz tepki gösteren Erdoğan mı?

'Bizi ikiyüzlülükle suçluyor!' diyerek mağdur edebiyatı yapan Batı medyasına sormak lazım:

Paris'te 17 kişi için kol kola yürüyen devlet ve hükumet başkanları, Gazze'de 20 binden fazla insan öldüğünde neredelerdi? Kimse onlardan yürüyüş yapmasını da beklemedi. Rahat koltuklarından kalkmadan da İsrail'in savaş suçu işlediğini ve uygulanan ölçüsüz gücün durdurulması gerektiğini söyleyebilselerdi, ikiyüzlü olmadıklarına inanabilirdik belki.

Soykırım yapıldığı gün gibi ortada iken suçu Hamas'a yükleyip hastaneler, okullar, sığınma kampları, sivil yerleşim yerleri fütursuzca bombalanırken kafasını kuma gömen devlet liderleri, en azından 'ateşkes çağrısı' yapabilirlerdi.

Ama yapmadılar. Kişisel ve diplomatik çıkarları ve korkularından dolayı İsrail ve ABD'nin uyguladığı şiddete ses çıkarmayanlar, gittiği her ülkede dilinden Gazze'yi düşürmeyen Erdoğan'a söz söyleme hakkına sahip değiller!

İsrail ve ABD'den daha zalim olanlar ise onların zulmünü, savunma güzellemesi yaparak yedirmeye çalışan medya kuruluşlarıdır. Zulüm karşısında sessiz kalan, dilsiz şeytandır. Bu durumda zalimin avukatlığını yapan Batılı medya kuruluşları, şeytanın ta kendisidir.

Uluslararası basında Batılı devletlerin mağdur edebiyatından uyarlama komedyayı izlemekten bıktık, bunaldık. Emin olmalılar ki tüm dünya kimin ne olduğunu çok net gördü, maskeler düştü.