Son günlerin yok sayılamayacak kadar ciddi meselesi İdlib ve tabi ki Suriye! Ben, satırlarımda o konudan kaçmaya çalıştıkça tel örgüler, yürüyen yığınlar(!), Ensar-Muhacir edebiyatını hızlıca çöpe atanlar, hala neyin tartışılması ve ne yapılması gerektiğini idrak edemeyenler...

Son günlerin yok sayılamayacak kadar ciddi meselesi İdlib ve tabi ki Suriye! Ben, satırlarımda o konudan kaçmaya çalıştıkça tel örgüler, yürüyen yığınlar(!), Ensar-Muhacir edebiyatını hızlıca çöpe atanlar, hala neyin tartışılması ve ne yapılması gerektiğini idrak edemeyenler, çok hayati bir meseleyi güncel politiğe kurban verenler bir kez daha alıp yerin dibine batırıyor, güne ve yarına dair umudumu…

Yakın zamanda bir markete girdim. Alacağımı aldım, ücreti öderken gördüğüm televizyon ekranında Edirne gümrüğünde biriken mülteciler vardı. O an esnafın yanında oturan kişi(!), telaffuzu mümkün olmayacak ahlaksızlıkta ifadeler kustu Suriyelilere.

Bir kez daha anladım ki Suriyeliler büyük günahkar. Orada kalsa kurban, buraya gelse sığıntı... Çalışmasa yatıyor, çalışsa ekmeğimize el koyuyor. Ucuza Suriyeli kızlara, dul kadınlara talip olan veya el koyanların hiç midesi bulanmazken, onları bedavaya yakın ücrete çalıştırıp hakkını talep etmelerini hazmedemeyenler yine aynı onlara savaş suçlusu ve hain muamelesi yapıyor.

Suriyeliler ne yapsa acaba?

Gelseler kötü, gitseler kötü, ölseler kötü... Kızlarını bize versinler ama onlar evlenmesin!

Biz onlarla alakalı her türlü tercih ve reflekste bulunabiliriz ama onlar 'benim hakkımı ver' bile diyemez!

Din, esasen sadece ibadet için gelmez. 'İbadet talimatı' da olur dinin. Din, ahlakı tesis etmek için gelir. Çünkü ahlakın olmadığı yerde ne adaleti kurabilirsiniz ne nesil emniyetini ne başka herhangi bir şeyi... Din, ahlaktır. Ve biz galiba ahlakımızı kaybettik!

En temel, tartışılmaz ibadetlerimizden olan namaz ve oruca bakabiliriz mesela... Bunlar, netice itibariyle ahlakı hedefler. Bu dini nasıl yaşayacağımızı bize öğreten Peygamberimiz aleyhisselam, 'güzel ahlakı tamamlamak için geldiğini' beyan buyuruyor.

Vahyin ilk muhatabı olan o kıymetli nesil, ahlaki hastalıklarından ve saplantılarından vazgeçerek örnek bir Müslümanlık inşa ettiler. Hasretle yad ettiğimiz o sahabe nesline baktığımızda Müslüman olmadan önceki halleri ziyadesiyle rahatsız edici tabloları bize gösterir. Onlar, İslam'la tanıştıktan ve İslam'a teslim olduktan sonra bütün menfi tercih ve takıntılarını terk etmeyi, reddetmeyi ve tekrar seçmemeyi bir ahlak haline getirdikleri için Allah'ın kendilerinden razı olduğu kutlu bir topluluğa dönüştüler.

Bugünün inananları olarak, asli kodlarımıza dönmemiz gerekiyor. Sorunu tespit etmiş olmak da tek başına yeterli değil. Çünkü din, hayatın merkezinde tatbik edilebildiği kadar din'dir. Ensar-Muhacir kardeşliğinden sayfalar, ciltler ve salonlar dolusu bahsederken, konu mülteciler konusuna gelince işin amalar'la dolduruluyor olması ensar veya muhacir olmanın bizim için bir fanteziden fazlası olmadığını gösteriyor.

O zaman şöyle yapalım;

Din, mademki esas itibariyle ahlak ve adalettir, o halde ahlak ve adalete yeniden dönmemiz gerekiyor. Aksi halde ne itidal ne tahammül ne insaf ne izan ne itibar ne itimat tahkim edilebilecek kavramlar değil.

Zülfü yare dokunduysa hayırlı olsun...