Hiç şüphesiz ki, Üçüncü Dünya savaşı çıkar.
Türkiye’deki Vesayet rejiminin kaldırılıp, millî kimliğe ve kültüre uygun bir rejim kurulmak istenmesi nedir? Casus bellidir, yani savaş sebebidir.
-Vesayet rejimi yavaş yavaş yıkılıyor, sen hâlâ neler konuşuyorsun?
Derim ki: Gözünü aç ve bak, bahs ettiğim savaş başladı bile.
Gezi hadiseleri bir savaştır…
İktidar-Cemaat kavgası bir savaştır.
Savaşların türleri vardır. Sıcak savaş, soğuk savaş.
Ukrayna’da neler oldu, görmüyor musun? Oradaki Gezi savaşı başarılı oldu ve Rusya Kırım’ı işgal etti.
Mısır’da diktatörlük yıkıldı, serbest seçimler yapıldı, sonra ne oldu? Halkın oylarıyla seçilen Mursî rejimi tepetaklak edildi.
Suriye’de halk ayaklandı da ne oldu?
Tunus’ta Müslüman bir hükümet vardı, ne oldu?
Libya’da neler oluyor?
Siyonistler, Haçlılar, emperyalistler, sömürgeciler hiçbir İslam ülkesinde, çok ılımlı olsa bile İslamî bir rejim istemezler. Böyle bir rejimin hâkim olması savaş sebebidir.
Bugünkü Müslümanlarla zaten İslamî bir rejim kurulamaz.
İslam düşmanları, yüzde yüz din, inanç ve dinine göre yaşamak hürriyeti veren gerçekten demokrat bir sistemi bile kabul etmez. Çünkü akıllı Müslümanlar, demokrasiden İslam’a geçebilir.
İslam dünyası bugünkü haliyle, bugünkü insan unsuruyla, bugünkü şifahî kültürüyle vesayetçi sistemi kabul etmeye mahkum ve mecburdur.
Türkiye Başbakanı Mısır’da laikliği müdafaa etti de birilerini razı edebildi mi?
Türkiye zinayı suç olmaktan çıkarttı da İslam düşmanlarını razı edebildi mi?
İslamcı bir rejimin bir ayağı dinde, bir ayağı Kemalizm’de olsa bile onlar razı olmazlar.
Türkiye’de sömürgecilere, emperyalistlere, vesayetçilere yardım ve hizmet eden milyonlarca Kripto varken, Müslüman çoğunluğun işi gerçekten çok zordur.
Müslüman çoğunluk, Ümmet birliğini yitirmiş; bin parçaya, cemaate, hizbe, fırkaya ayrılmışken nasıl olur da hür ve İslamî bir düzen kurabilir?
Akıl almaz bir değişim olsa, Türkiye İslam Cumhuriyeti kurulsa bile bu rejim göstermelik fantoş bir rejim olur.
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) ikinci maddesinde “Devletin dini İslam’dır” yazılıydı, Dolmabahçe sarayında Ankara Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş bir Halife bulunuyordu. Sonra ne oldu?
Birleşmemekte, tek bir Ümmet haline gelmemekte, başlarına âdil ve râşid bir İmam seçip ona biat ve itaat etmemekte, medenîleşmemekte, üniter bir yapı içinde teşkilatlanmamakta, Tevhidî eğitim verecek İslam Mektepleri kurmamakta, eski İslam Medreselerinin ve tasavvuf tekkelerinin açılması için çalışmamakta, bin yıllık İslamî ve millî yazısını, edebiyatını öğrenmemekte direnen; darmadağınık, paramparça Müslümanlarla köy olmaz, kasaba olmaz.

(İkinci yazı)
Bir Delikten Çıkan Tarafından
Bin Kere Sokulmak
PEYGAMBERİMİZ (Salat ve selam olsun ona), “Mü’minin firasetinden korkunuz, çünkü o, Allah’ın nuru ile görür” buyuruyor. Diğer bir hadisinde de “Mü’min bir delikten çıkan (zararlı ve zehirli mahluk) tarafından iki defa sokulmaz” diyor.
Zavallı bazı Müslümanlar, size ne oldu ki, bu kadar basiretsizlik yapıyor, bu kadar aldatılıyorsunuz?
Bir delikten çıkan yılan veya akrep tarafından ikinci defa sokulmamanın çok uyanık ve şuurlu Müslümanların hasleti olduğunu düşünelim. Farz edelim ki, orta zekalı saf bir Müslüman birkaç defa sokuldu, bunu normal görelim. Lakin bin kere sokulmak, işte bu kabul edilemez bir gaflet ve uykudur.
Bir Müslüman düşünelim ki, bin kere sokulmuş ve bin birinci defa sokulmayı bekliyor… Yahu nerede kaldı şu zehirli yılan veya akrep, gelse de beni bin birinci kere soksa diyor.
Müslüman kesimin uyanıkları, şuurluları halkı yılanlar, akrepler konusunda niçin uyarmıyor?
Kur’an bizi uyarıyor… Sünnet bizi uyarıyor… İslam hikmeti bizi uyarıyor… Biz uyanmıyoruz… Gözlerimiz var göremiyoruz… Kulaklarımız var, duyamıyoruz… Aklımız var, çalıştıramıyoruz…
Müslümanlara etkili dersler verilseydi bu kadar gaflet ve cehalet olmazdı.
Müslüman halkın ve gençliğin yüzlerce konuda uyarılması lazım ama böyle bir uyarma, aydınlatma, bilgilendirme, nasihat etme seferberliği yok.
Doğru itikat konusunda yeteri kadar nasihat edilmiyor.
Beş vakit namaz konusunda da…
Zekâtların Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun şekilde gerçek şahıslara verilmesi konusunda.
Ümmet birliği… Râşid bir İmama biat ve itaat edilmesi… Lüks ve israftan kaçınılması… Cemaat ve tarikat holiganlığından uzak durulması… Herkesin ilmihalini doğru şekilde öğrenip hayata tatbik etmesi…
İslam nasihat dinidir. Mü’minlere Kur’an konusunda nasihat edilmeli… Sünnet, Şeriat, ahlak konusunda…
Bu hayırlı, faydalı, bereketli nasihatleri kimlerin yapması gerekir?
Önce icazetli ulemâ ve fukahâ…
Sonra gerçek şeyhler…
Üçüncü olarak ziyalı Müslüman düşünürler, yazarlar…
Postadan Müslümana bir mektup gelecek. Zarfı açıp okumaya başlayacak. Okudukça gözleri açılacak, heyecanlanacak, titreyecek. Mektup bitince hayatı değişecek. Müslümanlara niçin böyle mektuplar yazılmıyor.
Ayakta uyuyanları kimler uyaracak?
Sapıklıklarla kimler mücadele edecek?
Şifahî Müslümanları, yazılı ve medenî Müslümanlar haline getirmek için kimler çalışıp çabalayacak?
Maalesef Müslüman kesim hürriyete, rahata, paraya, imkana kavuştu ve gaflete düştü.
Öyle gafiller ve cahiller var ki, bozuk düzeni doğru sanıyor.
Müslüman kötüye iyi diyor, uyaran yok.
Parçayı bütünle özdeşleştiriyor, uyaran yok.
Hatta parçayı bütünden büyük görüyor, yine uyaran yok.
Şu 76 milyonluk ülkede bir tek, evet bir tek gerçek İslam Mektebi yok ve bu yokluk konusunda feryat eden kaç kişi var?
Gerçek İslam mektebi mi? Neymiş o?.. Bu mektebin birkaç özelliğini sayayım: (1) Her sabah bir saat sarıklı ve cüppeli ulemâ tarafından din, iman, Kur’an ve İslam ahlakı dersleri verilecek… (2) Beş vakit namaz bütün öğrenciler tarafından cemaatle kılınacak… (3) Latin Türkçesi’nin yanında Osmanlı İslam Türkçesi edebiyatı mükemmel şekilde öğretilecek… (4) Eğitim, kültür, ahlak ve karakter, estetik ve güzellik bakımından Eton Koleji’nden daha vasıflı olacak…
Müslümanlar, Türkiye’nin 2013 yılı temizlik ve şeffaflık notunun 10 üzerinden 5 olmasını niçin fikir öfkeleri ve gözyaşları içinde protesto etmiyor?
Biz bu minval üzere gidersek, bir delikten çıkan yılanlar ve çıyanlar tarafından bin kere değil on bin kere sokuluruz.