BAŞKALARI büyütmez bizi. Kendimiz büyütürüz. Diğerleri bizim çocuk kalmamızı ister. Sürekli mama ile beslenmemizi arzu eder, diğer gıdalara geçmemize mâni olmaya çalışır.

BAŞKALARI büyütmez bizi.

Kendimiz büyütürüz.

Diğerleri bizim çocuk kalmamızı ister.

Sürekli mama ile beslenmemizi arzu eder, diğer gıdalara geçmemize mani olmaya çalışır.

Gürbüzleşmemize engel olur. Güç bulmamız işine gelmez. Kuvvetlenmemizden endişe duyar.

Düşünmeye başlamamız onların felaketi olur. Aklımızı işletmemiz huzurlarını kaçırır.

Bunlar gerçekleşirse onların sunduğu bilgilerin uyutmaya yönelik olduğunu anlarız çünkü.

Tatlı bir rehavetle bizleri uyutamazlar çünkü.

Sorgulamaya başlarız. Onları yerinden zıplatacak sorular sormaya yelteniriz.

O vakit ise düzenleri bozulur. Sistemlerinin çarkları dönmemeye başlar.

Değirmenlerine su taşıyan avanaklar azalır. Konforları uçup gider.

Birey olurlar.

Bu ise statüleri elden gideceği için onları kaygılandırır.

Nasıl başkaları gibi olabilirler ki, nasıl kendi fikirleri tartışmaya açılabilir ki, yaptıklarının doğru olup olmadığı nasıl düşünülebilir ki?

Bu durum, sistem kurucu ve işleticilerinin uykularını kaçırır.

Onlar kendi uykularının kaçmaması için bizi uyutmaya devam etmek isterler.

İşte bu sebeple bizi büyütmek istemezler.

Elverişli olmamız yeterlidir onlar için. Kullanışlı olmamız kafidir.

Fazlası, fazladır.

Demek oluyor ki, bizi büyütecek olan bizleriz. Başkası değil.

MÜMEYYİZ olmamızın istenmemesinin birçok sebebi vardır.

O gerçekleşirse yetimin mallarının idaresinin artık kendilerine devredilmesinin gerektiği gibi bize de seçme, beğenme, beğenmeme, kabul ve ret gibi konularda irademizi kullanmamız söz konusu olacaktır.

O zaman otorite sona erer. Bizden faydalanmaları biter.

Yapılacak olan nedir peki bu durumda onlar açısından?

Kendini büyütmene mani olmak.

Bu ise önce telkin yoluyla elde edilmeye çalışılır.

Akıl kınanır ve sonrasında zaten bizim aklımızın ermeyeceği söylenir.

Biz anlayamayız, idrak edemeyiz, çözümleyemeyiz, işleri sonuca götüremeyiz onlara göre…

Aslında burada söylenmek istenen sizler bunları düşünmeyin, yorulmayın, rahatınıza bakın. Biz bunları sizin için en iyi şekilde yaparız ve yapıyoruz.

Dertsiz başınıza dert mi alacaksınız.

Biz sizler için onların tümünü üzerimize aldık ve kendimizi feda ettik.

Bu gibi yönlendirmelerle düşünce yeteneğimize ket vurup aklımızı esir alanlar üstüne bir de teşekkür etmemizi ve minnettar kalmamızı beklerler.

YALNIZ kalmakla korkuturlar.

Sürüden ayrılanı kurt ile korkuturlar esas kurt kendileri olduğu halde.

Kendimizi büyütemediğimiz zaman o sürünün düşünmeyen bir üyesi olarak kalacağımızı bildiklerinden bilgiye ulaşmamızı istemezler.

Sadece kendi yazdıklarını okumamızı isterler.

Sadece kendi anlattıklarını dinlememizi öğütlerler, tek ve mutlak gerçeğin bu olduğuna inandırırlar.

Allah'ın Peygamberimiz üzerinden bizlere farz kıldığı kitabımızı bile okumaktan bizi uzak tutarlar.

Bizim onu anlayamayacağımızı öne sürerler. Dolaylı olarak sadece kendilerinin doğru anladıklarını bu nedenle onların bize anlattıklarına tartışmasız, şek ve şüpheye düşmeden inanmamızı isterler.

Kur'an-ı Kerim'in bizi büyüteceğini, idrake getireceğini, şuura taşıyacağını çok iyi bildiklerinden etrafını örerler.

Fahr-i Kainat Efendimizin mübarek örnekliğini gözümüzden ustaca kaçırarak kendilerini taklit ettiğimizde bunun zaten gerçekleşmiş olacağını söylerler.

Buna inanmadık mı yıllarca?

İnanlar yok mudur halen?

Vardır ne yazık ki…

Kendini büyütmek, geliştirmek, mümeyyizlik noktasına taşıyıp mükellefiyetini yerine getirmek konusunda korkutulanlar bunu kendilerine yapanları büyük görürler.

Çok büyük görürler.

Bu onlar için bir nevi sığınma olur.

O daireye dahil olduklarında kurtuluşa ereceklerini düşünürler.

Kendini küçültüp başkalarını büyütmek tarihin hangi diliminde kurtuluş sebebi olabildi ki?

Vahiy ve Peygamberler bize şahsiyet kazandırmak için gelmiş değil midir?

Ne kendimizi küçültmemize razı olur ne de ego şişinmelerine müsaade eder?

Kendimizi hakikat ile büyütmemizi ve sorumluluğumuzu yüklenmemizi ister. Fert olmamızı ister.

Hesabın fert olarak gerçekleşeceğini hatırlatır.

O vakit sıkıştırıldığımız yerde duramayız.

Kendimizi nasıl büyüttüğümüz ya da nasıl gıdasız bıraktığımız hususunu iyice sorgulamalıyız.

Hadi soralım o halde.

Nasıl büyüttük kendimizi? Ne kadar büyüttük? Ne ile büyüttük? Ya da büyüttük mü?

Ve bu nasıl aşılır?

Sabırla aşılır. Sebat ile yol alınır. Dik duruşlu vakur tavrımızı tüm sürece azimle yayarak elde edilir.

Sabırsızlık kişiye yanlış yaptırır. Yolunu sarpa uğratır. Kıvam bulmaya manidir. Vakti gelmeden söylenen söz tesirsizdir.

Kendimizi her açıdan büyütmemiz ilk şoklanmalarımızda sabır kalkanını giymemize ardından süreci sebat ile götürmemize bağlıdır.

Güneşi sabırla bekleyip sebatla ışığını almayan üzüm tatlanmaz, koruk kalır.

Ya Selam!