Önümüzdeki Çarşamba günü Miraç Kandili. Rabbim şimdiden hepimizin kandilini mübarek eylesin, nice kandillere bizleri eriştirsin. Hz. Peygamberin hayatında hiç şüphesiz birkaç tane dönüm noktası vardır.

Önümüzdeki Çarşamba günü Miraç Kandili. Rabbim şimdiden hepimizin kandilini mübarek eylesin, nice kandillere bizleri eriştirsin. Hz. Peygamberin hayatında hiç şüphesiz birkaç tane dönüm noktası vardır. Bunlardan bir tanesi de Miraç'tır. Hz. Peygamberin Mekke'den Kudüs'e, Kudüs'ten de semaya çıktığı bu kutlu yolculuğun adı Miraç'tır. Ama tabii ki Hz. Peygamberin Miraca çıkışının bir hazırlanış süreci var. Gelin hep beraber o süreci okuyalım. Ve bu sayede Miracın Peygamberini analım…

TAİF'TE TAŞLANAN PEYGAMBER

Miracın öncesinde Hz. Peygamberi derinden sarsan 2 hadise olmuştur. Bu yıla 'Hüzün Yılı' denmesinin sebebi olan olaylar olmuştur. İlk göz ağrısı, canından çok sevdiği Hatice'si vefat etmişti. Ve sonrasında amcası, sığınağı olan Ebu Talib vefat etmişti. Daralmıştı Nebi Mekke'de. Boykot üzerine boykot uygulanıyordu Peygambere ve Sahabesine. Bir çıkış kapısı arıyordu. Sonra Yüce Allah'tan müsade aldı ve Taif'e gitti. Orada dinini anlatıyordu. Taif'teki gayrimüslimler Hz. Peygamberi işaret ederek 'Bu adamı taşlayın.' Diyorlardı. Açık hedef haline getiriyorlardı Peygamberimizi. Taif'in bilmeyen çocukları taş atmaya başlıyordu Peygambere. Güller atılması gereken O Sultana. Ayaklarının altına güller serilmesi gereken O Efendiye. Taif'i terk etmek zorunda kalıyordu. Bir ağacın dibine geldi. Başını semaya kaldırdı ve o muhteşem Taif yakarışını yaptı:

"Allahım, Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salaha kavuşturan ilahi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim.

Sana iltica ederim. Bütün kuvvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!"

Bu yakarıştan sonra dağların meleği Peygamberimizin yanına geldi. 'Ey Allah'ın Peygamberi! Beni Allah özel gönderdi. Ne istersin? İstersen Mekke ve Taif arasındaki tüm dağları birleştireyim. Mekke ve Taif halkını helak edeyim.' Hz. Peygamber alnından sızan ince kan ile baktı meleğe ve şöyle dedi: 'Sana gelince, hayır! Benim işim seninle değil, benim işim Rabbimledir. Ben azap Peygamberi değilim, ben rahmet Peygamberiyim. Onların içerisinden bir tane bile iman eden çıkarsa benim kabulümdür.'

BİR GECE MEKKE'DEN KUDÜSE

Mekke'ye dönmüştü Gül Yüzlü Nebi. Bir gece evindeyken veya Kabe'deyken Cebrail geliyordu yanına. 'Yolculuk var Muhammed!' Diyordu. Yanında da bineği Burak vardı. 'Nereye gidiyoruz Ey Cebrail?' Diyordu Sultanım. 'Allah'ın davetlisisin.' Diyordu Cebrail ve Hz. Peygamberi, Burağa bindiriyordu. Kudüs'e geliyordu Hz. Peygamber. Orada dünya üzerine gelmiş bütün Peygamberlerle görüşüyordu. Onlara namaz kıldırıyordu. Ve sonra tekrar Burağın üzerine bindi ve asıl yolculuğu başladı.

KUDÜS'TEN SEMAYA DAYANAN O MUHTEŞEM YOLCULUK

Hz. Peygamber, göğün katlarını teker teker dolaşmaya başlıyordu. 1. Kata geldiklerinde bir kapının önünde durdular. Hz. Cebrail, kapıyı tıklatıyordu. Kapının arkasından bir ses: 'Kimdir o kapıdaki?' Hz. Cebrail: 'Ben Cebrail'im. Yanımda da Muhammed vardır.' Kapının arkasındaki ses: 'Ona müsade edilmiş midir?' Cebrail onaylayan bir konuşma yaptıktan sonra kapı açılıyordu. Hz. Peygamberin karşısında yaşlı birisi vardı. Sakalları olmayan, saçları seyrek olan, güzel yüzlü bir insan. Sağ ve sol tarafında gölgelikler vardı. Hz. Peygamber: 'Bu kimdir Ey Cebrail?' Hz. Cebrail: 'Bu senin ve bütün insanlığın babası olan Hz. Adem'dir.' Hz. Peygamber insanlığın babası olan Hz. Adem'le görüşüyordu. Onunla tanışıyordu. Ama Hz. Peygamberin dikkatini çeken bir olay vardı. Hz. Adem sağındaki gölgelere bakıp gülüyor, solundaki gölgelere bakıp ağlıyordu. Hz. Peygamber bu durumu Cebrail'e sordu. Şöyle dedi: 'Adem'in yanındaki gölgeler onun evlatlarıdır Muhammed. Bütün insanlıktır. Sağındakiler güzel ve hayırlı ameller işleyenlerdir. Adem onlara bakıp gülümser. Solundakiler ise günah işleyenlerdir. Onlara bakınca da ağlar.' Sonra yolculuklarına devam ediyorlardı. Sırasıyle Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yusuf, Hz. İdris ve Hz. İbrahim'le de görüşüyordu.

KADER DEFTERİNİ DUYDUM

Sidret'ül Münteha'ya geldi. O andan itibaren Hz. Cebrail duraksadı. Hz. Peygamber arkasına baktı. 'Cebrail! Gelmiyor musun benimle?' Dedi. Hz. Cebrail baktı Hz. Peygambere: 'Ey Allah'ın Resulü! Buradan sonrası hiçbir beşere, hiçbir meleğe ve hiçbir cine müsade edilmemiştir. Vallahi bir adım dahi atarsam yanıp kül olurum. Bundan sonrası senindir.' Hz. Peygamber yürüyordu. Arkasında baktığında Hz. Cebrail'i secde eder bir şekilde gördü. Bir ses duydu Hz. Peygamber. Bir kalem sesi. Baktı ki kader defteri orada. İnsanların kaderini yazan defteri görüyordu Hz. Peygamber. Öyle ifade ediyor: 'Kalem öyle şeyler yazıyordu ki, bir an duraksayıp yazmayı bırakıyordu. Sonra yazmaya devam ediyordu. Belli ki kalem dahi utanıyordu.' Kainat lal ve ebkem kesiliyordu. Bundan sonrasını Hz. Peygamber bizlere anlatmıyor. Yüce Allah ile görüşüyor. Bizlere anlatsa da anlamamız mümkün değildir. Neticede renkleri görmeyen birisine renkleri anlatamazsınız ki…

Dönüşünde Cennet ve Cehennemi görüyordu. Bunları başka bir yazımızda anlatırız inşallah. Hz. Azrail'i görüyordu. Yüzünde bir perde vardı diyor Peygamberimiz. Dünya önünde bir tepsi gibi duruyordu. Oradan ruhları çekiyordu diyor. 5 vakit namazı farz kılıyordu Yüce Allah, Miraç'ta. Allah'a şirk koşmayanlar hariç günahların affolunacağı bildirildi. Amenerrasulü vahyolundu. Ve Miracın Peygamberi dönüyordu Mekke-i Mükerreme'ye. Rabbim hepimizin Miraç Kandilini mübarek etsin. Bizleri Miraç gibi yükseltip, beraatini alan kullarından eylesin. Ve yazımın sonunu İsra Suresinin ilk ayetiyle getiriyorum.

'Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.' (İsra/1)