14 Ekim 2022 tarihinde Bartın Amasra’da bir kömür ocağında meydana gelen patlama sonucunda ocakta mahsur kalan 40 işçi kardeşimizin vefat etmesi ve 50 civarında işçi kardeşimizin de yaralanması ülkemizi büyük bir yasa boğmuştur.

Dün (14 Ekim 2022 tarihinde) Bartın Amasra'da bir kömür ocağında meydana gelen patlama sonucunda ocakta mahsur kalan 40 işçi kardeşimizin vefat etmesi ve 50 civarında işçi kardeşimizin de yaralanması ülkemizi büyük bir yasa boğmuştur. 'Bu kaçıncı maden ocağı kazası, bu kaçıncı facia' diye haykırarak soruyoruz. Hiçbir internet araması yapmadan dahi Soma'daki, Ermenek'teki maden ocağı kazaları birden aklıma geliyor. 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa Soma'da meydana gelen maden ocağı faciasında 301 maden işçisi kardeşimizi kaybettik. Karaman Ermenek'te 28 Ekim 2014'te meydana gelen maden kazasında da 18 işçi kardeşimizi kaybettik. Ülkemizde 1940'lı yıllardan bu yana gelen maden kazalarında 3000'den fazla işçi kardeşlerimizi kaybettik. Bu sayıdan daha fazla işçi kardeşlerimiz de maden kazalarında yaralanmıştır.

Maden kazaları bu Ülkenin kaderi olmamalıdır.

Avrupa'da ve gelişmiş Ülkelerde maden kazaları olmakta mıdır? Yoksa tarihe mi karışmıştır? Bu soruya hemen şu cevabı verebilirim.

Kazalar Ülkelerin gelişme seviyelerine göre elbette korelasyon izler ve sebep-sonuç ilişkisi vardır. Gelişmiş ve ileri Ülkelerde maden kazaları elbette daha azdır. Ancak elbette tüm gelişmiş ve ileri Ülkelerde maden kazaları hiç olmuyor diyemeyiz. Az oluyordur. Bir araştırmaya göre Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Ülkelerde ciddi ve büyük maden kazalarının neredeyse son 20 yıldır meydana gelmediği belirtiliyor.

Net olarak belirtiyorum ve kimseyi suçlamıyorum: 'Maden kazaları, kömür ocaklarında meydana gelen kazalar Ülkenin gelişme ve ilerleme seviyesiyle birebir ilgilidir. Ancak gelişmiş ve ileri Ülkelerde de maden kazaları ve kömür ocaklarında kazalar meydana gelebilir.'

Yine kimseyi suçlamadan ortaya konuşuyorum ve net olarak belirtiyorum: 'Maden kazaları ve kömür ocakları kazalarında denetimsizlik yanında denetim sonuçlarına uymamak da etkili olabilmektedir.' Bu son cümlem son maden kazası ile ilgili değildir, genel bir tespittir.

Evet, bilinen bir gerçektir ki, Ülkemizde maalesef normal zamanlarda denetimin önemi çok kişinin (ne yöneticilerin, ne de basının) aklına gelmez. Ancak ciddi felaketlerde ve maden kazası gibi büyük facialar sonrasındadenetim ve denetim sonuçları akla gelir. Yöneticiler ve basın 'denetim de denetim, denetim de denetim' diyerek bas bas bağırır.

Bir maden faciası olur, ondan sonra yöneticiler ve basın tarafından 'denetim'önemli konuma getirilir. İş güvenliği uzmanları, profesörler TV ekranlarında boy göstermeye başlar.

Örneğin Soma'da 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen maden faciasından sonra birçok yetkilinin dilinde ve bası mensuplarının haberlerinde 'denetim, denetim, denetim, iş ve işçi güvenliği' sözcüklerini duydum ve okudum. Örneğin Ermenek'te 28 Ekim 2014 tarihinde meydana gelen maden kazasından sonra da yönetim ve basın mensupları 'denetim, denetim, denetim, iş ve işçi güvenliği' diyerek konuyu gündeme getirmişlerdir. Esasında basın mensupları da böyle olaylar meydana gelmeden önce denetimin ve işçi güvenliğini gündemde tutmalıdır. Yöneticiler de başı sıkışmadan denetimin ve işçi güvenliğinin önemini her daim dikkate almalıdır.

Bartın Amasra'da bir kömür ocağında maden kazası oldu ya! Şimdi bu günlerde yine denetim ve işçi güvenliği gündemde ve birkaç gün yöneticilerimizin ve basınımızın dilinde pelesenk gibi söylenip durulur. Ardından birkaç gün içerisinde denetimin ve işçi güvenliğinin önemi unutulur ve normal hayatımızın akışına dönülür. TV'lerde ıvız-zıvır programlar ve Ülkemizin hayrına olmayan magazinsel adamlar boy göstermeye başlar.

Şunu net olarak bir kez daha yazayım. Benim yazılarımı takip edenler bilir. Denetimin önemi hakkında belki 100'den fazla köşe yazısı ve makale yazdım. Ben denetimi ve iş güvenliğini her daim gündemde tutan bir yazar kardeşinizim.

Denetimle ilgili yazılarımda haykırdığım ve belirttiğim hususlar şunlar: 'Denetimsiz Yönetim Olmaz.' 'Denetimden Korkmak Değil, Denetimsizlikten Korkmak Gerek.' 'Denetim ile Yönetim Birbirine Düşman Değildir.' 'Müfettiş ve Denetçi Öcü Değildir. Birer Yardımcıdır.'

Genelde denetimin önemine dikkat çeken ve kaza ve olay olmadan önce de denetimi öne çıkaran ve yetkilileri ikaz eden bu yazar kardeşinizin elbette kaza ve maden faciaları olduktan sonra da yazmak ve görüşlerini belirtmek hakkı vardır.

Dün gece haberlerde Bartın Amasra'daki maden kazası faciasını duyduktan hemen sonra sosyal medyada üç paylaşımda bulundum. İlk paylaşımımda'inşallah can kaybı ve yaralı işçi kardeşlerimiz olmadan bu kazayı atlatırız' diye dua ettim. Daha sonra ikinci paylaşımımda denetimin önemine değinen şu paylaşımda bulundum: 'Çok yetkili yönetimin karşısında çok etkili denetim yoksa işler rayından çıkar. Çünkü insanoğlu frenlenmeye ihtiyaç duyar.'

Niye böyle yazdım. Çünkü son zamanlardan daha doğrusu son 40 yıldır, Ülkemizde yönetimin yetki ve görev bakımından çok güçlendiği, yöneticilerin maaş ve özlük haklarının çok artırıldığı ve buna karşılık denetimin güçsüzleştirildiği ve denetçilerin maaş ve özlük hakları yönünden zayıflaştırıldığını gözlemlemekteyim.

Gerçekten de Kamu'da denetim eski gücünde değildir. Kamu'dadeneim güçsüzdür derken kastım 'denetimin mevcut olmadığı ve denetçilerin görev yaptırılmadığı değil.' Denetim var, denetçiler görev yapıyor. Denetim raporları ne kadar etkili? Denetim göstermelik mi görülüyor, yoksa gerçekten denetime önem mi veriliyor? Bunun cevabı bu yazımın bütününde ve denetimle ilgili tüm yazılarımın genelinde mevcuttur.

Biz denetimsizlik ve denetimin göstermelik olmasını bir kenara bırakalım ve şunları her daim göz önünde tutalım: 'Denetim bir gerekliliktir. Denetimin gerekliliği yönetim için olmazsa olmaz bir şarttır.'Denetimsiz yönetim yanlış yapar ve yanlışa meyleder.Gerçek şudur ki Dünya'nın her yerinde denetim de, yönetim de bir madalyonun iki yüzü gibi, birbirinden ayrılmaz görülür.

Gerçek budur amma, gel gör ki, 'denetime soğuk bakan, denetimi 'öcü' gibi gören, denetimi bir fren ve yönetimi engelleyen bir mekanizma gibi gören kafalar da yok değil. Bu kafalar yönetim kademelerinde üst görev yapma fırsatı dahi yakalamış olabilirler. Esasında bu kafaların çoğu (maalesef) yönetimde halen de yer buluyor.

Evet, bu kafalar her yerde var. Bu kafalar bizim Ülkemizde de var, başka Ülkelerde de var. Bu kafalar normal zamanlarda çok da fazla denetimi önemsemez de, her ne hikmetse, başları sıkıştığında hemen denetimi devreye sokarlar. Mesela, bir yerde olay olur, Yönetim mevkiinde olanlardan peşpeşe demeçler gelir. 'Müfettiş gönderildi. Müfettiş raporu bekleniyor. Müfettişler suçluları bulacak' gibi demeçler birbirini izler. O olayın sıcaklığı unutulduğunda, yine bildik tavırlar devam eder ve 'eski tas, eski hamam' dedikleri manzara yaşanır.

İster ismi müfettiş olsun, isterse ismi iç denetçi olsun, isterse de kontrolör olsun, denetim görevini yapanlar kriz zamanında değil, her zaman gereklidir. Denetim görevlerini yapanlar riskler zarara dönüştükten sonra değil, riskler zarara dönüşmeden önce gereklidir

Evet, bir yazımda daha denetimin öneminden bahseden bir yazı daha yazdım. Bartın Amasra'da meydana gelen facia dolayısıyla yine denetimin öneminden bahsettim. İnşallah bu Ülkede denetime daha fazla önem verilir ve denetim raporları göstermelik görülmez.

Yazımın en sonunda sosyal medyada Bartın Amasra'da bir maden ocağında meydana gelen facia sonrasında paylaştığım üçüncü paylaşımımı da buradan paylaşıyorum: 'Allah rahmet eylesin. Yaralılara şifa versin. Bartın Amasra'da meydan gelen maden kazasında, ekmek parası için can veren 40 işçimizin vefatını hiçbir şey geri getiremez. Ancak etkili önlemler ve sıkı denetim ile geleceğe dair yaşanabilecek kazalar önlenebilir. Sözün bittiği yer.'

Evet, bu paylaşımımdan sonra yazım da bitti. Sosyal medya paylaşımımın sonuna 'sözün bittiği yer' yazmıştım. 'Sözün bittiği yer' bir hüzün ve üzüntü ifadesidir. Çaresizliği de ifade eder. Gerçekten çok ve çok hüzünlüyüm. Çaresizim. Çünkü yönetim makamında değilim.